Çoktandır içine kapatıldığı karanlık bir zindandan kurtulmuş, nihayet özgürlüğe ve aydınlığa kavuşmuş gibiydi, ruhu kurtarıcısına tapınırken, bedeni de kendisine bu olağanüstü zevki veren erkeğe tutulmuştu.
Normalde yeni aşık olmuş insanların beyinlerini görüntülediğinizde ilginç bir şey fark ediyorsunuz; duygusal bölümler coşuyor, beynin ön tarafı pek çalışmıyor yani akıl yürütme melekelerimiz çok iş görmüyor. İlk aylar “Ah onun yanında olayın, ay hayat böyle ne güzel!” Diye geçiyor. Ardından bu aktivite sönmeye başlıyor. Daha sonra kişiye göre değişen bir zamanlamayla ön beyin devreye giriyor ve “Ya zaten bu da gece horluyordu, şöyle davranıyor bana, bak öbürünün kocası daha iyi…” gibi konular gündeme gelmeye başlıyor.
İlk gençliğinde bu romanı okuduğunda beğenmiş ama bu kitabın niçin gençler arasında bir intihar salgınına yol açtığını anlayamamıştı.Oysa şimdi anlıyordu. Demek ki romanın derin anlamını kavramak için sırılsıklam aşık olmak gerekiyordu.Artık kendisi o durumdaydı. Günün ve gecenin her anında Nadia vardı. Okulda ders verirken onu düşünüyor, keman çalarken onun yüzünü hayal ediyor, her gece yatağa "İyi geceler sevgilim" diyerek giriyor ,sabah "Günaydın Nadia "diye kalkıyor , onsuz geçen her anını güçlükle katlanılması gereken kayıp saatler olarak görüyordu.