sevilen insanın sesinde saklı hazineleri bir tek dış- lanmış insanlar, çirkinler, mutsuzlar, meçhul aşıklar, utangaç kadın ve erkekler bilir. Kaynağını ve temelini ruhun kPndisin- den alan ateş yüklü ses titreşimleri, yürekleri öylesine şiddetli çağrışımlara gark eder, düşüncelere öylesine bir berraklık geti- rir ve o kadar az yalan söyler ki, çoğu zaman sesteki tek bir iniş çıkış baştan başa bir mutlu sona bedeldir. Tatlı bir sesin ahenk- li tınısı bir şairin kalbine ne büyülenmeler bahşetmiştir!
Aşıklar yalnız gözleriyle neler söyler birbirine: Bozuşur, barışır, yalvarışır, anlaşır, sözleşirler gözleriyle.
Reklam
Schopenhaur;aşkın bu denli fazla ve uzun yıllar eserlerde işlenişi, insanların bunun yüzünden intihar edip, akıl hastanesine düşmesi gibi nedenlerle inkar edilemeyeceğini söyler fakat yine ekler; "aşıkların bugün kendilerini madrigaller ve sanatlar yazmaya yönlendiren bu büyüleyici konuya, 18 yaş daha büyük olmaları halinde, şöyle başlarını çevirip bakarlar mıydı diye bir an düşünmelerini isteyelim yeter." -çünkü bütün aşıklar, istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak, ayakları yerden kesik görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler. * *Bunca gürültü patırtı niye? Niye bu itiş kakış, tepinme, korku, endişe ve dert? Sonuçta amaç, sadece her bir mecnun'un kendi leylasını bulması değil midir?
Ol Aşk
Gönlün mayası aşk kıvılcımlarıdır ve mülkü ateş, Ateştir aşkın misali. Çünkü aşk da ateş gibi başkaldırır, büyür, yayılır; yakmak, kül etmek ve Simurg gibi küle yeniden can vermek ister. Kiminin canında alevi kısa ve fersizdir. Ama kim ki lale gibi aşk ile dağlanıp doğmuştur, onun canı ateşle kaplıdır. Kimi sevdasını kıvılcımlara bölüştüre bölüştüre dağıtır, elden çıkarır; rüzgarın savurduğu küle döner. Kimi de varlığını ateşe sunar, yandıkça yanar ve külünü ata ata, nur'a varır. O da sedefte gizlenen inciye benzer. Kim ki doğru aşıktır, canı çoktan adanmıştır. Tıpkı bir yörüngeye bağlı olan yıldız gibi sevgiliye bağlıdır, gündüzü de gecesi de. Aşığın payına düşen belalı bir yazgıdır aşk. Ne alınmış bir "karardır", ne seçilmiş bir "eylem". Aşıklar ki, koşulsuz sever; canları ateşe gülümser, boyunları yalın kılıcı küçümser. Ve hiç söndürmedikleri lambaları adanışlarını simgeler. Öyle ki, aşkın mümkünleri çoktur. Gah viran bırakır, gah imar eyler. Gah gamlı kılar, gah mest... Belki de bu yüzden aşıka akıl ermez. Zira aşkın telkinleri karşısında aşık dahi şaşkındır, acizdir, haraptır. Ne söyler ona aşk;ne alır, ne bırakır aşık dahi tarif edemez. Zaten ne aşka harfler yeter, ne de aşık olmak öğretilebilir. Yine de aşk gizli kalmayı sevmez ve aşık da sırrını saklamayı bilmez. Aşıklık ki, ateşin gergefinde yakınmadan, vazgeçmeden, yana yakıla, bata çıka oluşan nakışa benzer.
Sayfa 10 - TimaşKitabı okudu
Passion Elizabeth Dare, iki yıl önce kocasını kaybeden bir duldur. Yastan çıkmasına çok az bir vakit kala Londra’ya halasının yanına gelmiştir. Bir gece kuzeni Charlotte ile buluşmak için halasıyla beraber ünlü Kristal Saraya gelir. Kuzenini ararken üç afacan çocuğun devirdiği palmiye üzerine düşmek üzereyken kendini aniden güçlü kollarla sarıp
Ey âşıklar ey âşıklar mezhep ü din aşktır bana Gördü gözüm dost yüzünü yas kamu düğündür bana Ey pâdişah ey pâdişah uş ben beni verdim sana Genc ü hazînem kamusu sensin benim önden sona Evvel dahı bu akl u can senin ile asl-ı mekân Âhır yine sensin mekân uş varıram senden yana Senden sana varır yolum senden seni söyler dilim Illâ sana
Reklam
140 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.