İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül misal-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumşak söylese sözü savaşa benzer
Aşkı var gönlü yanar yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış sarp katı kışa benzer
Ol sultan kapısında hazreti tapusunda
Aşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer
Aşktır kudret körüğü kaynatır aşıkları
Nice kaptan geçirir ondan gümüşe benzer
Geç Yunus endişeden gerekse bu pişeden
Ere aşk gerek evvel ondan dervişe benzer
Din ve millet sorar isen, aşıklara din ne hacet,
Aşık kişi harap olur;bilmez ne din, ne diyanet.
Aşıkların gönlü, gözü, maşuk tepe gitmiş olur,
Ayrık surette ne kalır, nice kılısar zühd ü taat.
Taat kılan uçmak için, din tamu için,
O ikiden fariğ olur, neye benzer bu işaret.
Her kim dost sever ise, dosttan yana gitmek gerek,
Bahçe, insana zevk vermekte… dostlarla konuşup görüşme de pek tatlı. Gül selâmette olsun, şarap içenlerin zamanı, onun yüzünden hoş bir hale girdi.
Seher yelinden can dimağımız güzel kokulara gark oluyor. Evet, evet… dostların nefeslerinin güzel kokusu hoş olur.
Gül nikabını açmadan göçmeye hazırlanıyor. Ağla ey bülbül, gönlü yaralı âşıkların feryadı hoş olur.
Güzel sesli ve geceleri uyumayan bülbüle müjdeler olsun. Sevgili, aşk yolunda geceleri uyanık olan âşıkların feryatlarından hoşlanmakta.
Âlem pazarında gönül hoşluğu yoktur ya… fakat varsa bile ayyarların rintliğinden, her şeyi hoş görmelerinden ibaret.
Hür süsenden kulağıma çalındı: Bu köhne kilisede ancak yükü hafif olanların işi iş!
Hafız, dünyayı terkettim demek, gönül hoşluğuna erişmenin yoludur. Sakın cihana mukayyed olan, dünyayı ele geçiren kişilerin halini hoş sanma.
Ey kutsi güzel, nikabını kim açar ? Ey cennet kuşu, sana kim yem ve su verir?
Bu ciğerler yakan düşünce gözüme uykuyu haram itti. Kimin kucağı, istirahat ve uyku konağın oldu ?
Yoksulu hiç sormuyorsun. Korkarım, sende yarlıganma düşüncesi, sevap ümidi yok!
* O mahmur gözler, âşıkların yolunu vurdu. Bundan da anlaşılıyor ki şarabın, öldürücü!
Ey gönlü parlatan köşk, dostluk ve vefa konağısın. Dilerim Rabbimden zamanın âfeti seni harabetmesin.
Ne kadar ağladım, ne kadar inledim… fakat bir türlü duymadın. Herhalde, sevgili, eşiğin, konağın pek yüksek!
Aklını başına al, bu çölde kaynak yok… golyabani, seni serap göstererek aldatmasın.
* Gönül, gençlik çağın yanlış bir yola harcandı gitti. İhtiyarlık yoluna nasıl gideceksin acaba?
Hafız, efendisinden kaçacak kul değil. Benimle barış, yine gel, azarından haraboldum.
Sen âşıkların sararmış suretini, zayıf düşmüş bedenini, perişan halini görüp de onları aşağı sayma. Onlar ki dilenci kılığına girmiş sultanlardır. Onlar ki aramaktan usanmamış civanlardır. Onlar ki cenk meydanında mağlup gibi görünseler de galip gelmişliklerine sevinmeyecek kadar hal ehli cengaverlerdir. Aşk onların bedenlerini değil de gönüllerini abâd eder. Sureta güzel görünüp de sim ile pullanmış, al ile allanmış, altın işlemeli kaftanlar giyenlere aldanma! İşte onların gönülleri ölüdür. Gönlü hayatta olanlarında ne kaftanı düşünecek hali ne de bir su kenarında kendi suretlerine bakacak vakitleri vardı. Onlar aşk erleridir. Aşk kelamı etmek dilemezler, âşığım deyip de meydana atılmaktan ar ederler.
Çadır köşelerinde getirilmiş armağanlar
Aşıkların gönlü gibi mahzun kaldılar
Mecnun'un babası gönlü daralmış dönüyordu
Bir hayat için gelmiş bir ölüm götürüyordu.