Yarınlardan koparıp almalıdır mutluluğu insan. Şu yaşamda en kolay iştir ölmek. Asıl güç olan yepyeni bir yaşama başlamak...
Bütün yazarların yaptıkları bu! Bir insan alıp kopyasını çıkarıyorlar, gerçeğe uygun oluyor diye de övünüyorlar, ama hayat ne oluyor? Eserlerinde o yok işte, dünyayı kavrayış, insanlığı anlayış eserlerinde yok. Boş şeylerle övünüyorlar. Hırsızları, düşkün kızları yolda yakalayıp hapse atar gibi edebiyata sokuyorlar. Ya ne olacaktı başka? Sen de ne güzel söyledin işte. Bu coşup taşan öfke, bu kötülüklere amansızca saldırış, alçalmış insanları kepaze ediş, işte asıl edebiyat budur. Hayır, hiç de değil! Hırsızı, düşmüş kadını, aldatılmış bir budalayı anlatın. Anlatın ama insanı da unutmayın. Sizin için insan diye bir şey yok mu? Yalnızca kafanızla yazmak istiyorsunuz. Düşünmek için kalpsiz olmak gerekir sanıyorsunuz. Hayır, düşünmeyi besleyen sevgidir. Düşen insana el uzatın, mahvolan bir insanla alay etmeyin, onun haline ağlayın. Sevin onu! Onda kendinizi görün ve ona kendinizmiş gibi bakın.
Reklam
Asıl değerli olan neydi?Aynada gördüğündü değerli olan.Her haliyle kabul ettiğin , sendin.Belki defalarca öldün hiç haketmeyen birileri yüzünden.Canını yaktılar,yaranı bile kanattılar.Aynı şeyi onlarda yaşadı.Onların da canı yandı.Bu dünyada herkesin canı yanar ve insan canı yandıkça acımasızlaşır...
Sevmek kabiliyeti...
Sonra düşünün, dünyada hepimizin hoşlandığımız birçok kimseler, mesela benim hakikaten sevdiğim birçok dostlarım vardır. Şimdi ben bütün bu insanlara aşık mıyım?” Ben fikrimde ısrar ederek: “Evet,” demiştim, “en çok sevdiğinize hakikaten ve diğerlerine birer parça aşıksınız!” Maria hiç beklemediğim bir cevap vermişti: “Şu halde niçin beni kıskanmadığınızı söylüyordunuz?” Söyleyecek bir şey bulamayarak bir müddet düşündüm, sonra izah etmeye çalıştım: “İçinde hakikaten sevmek kabiliyeti olan bir insan hiçbir zaman bu sevgiyi bir kişiye inhisar ettiremez ve kimseden de böyle yapmasını bekleyemez. Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.”
Sayfa 107Kitabı okudu
Politik anlamda kadınlar hakkında edilecek kelamları, binbir farklı tartışmanın içinde derinleştirmek mümkün fakat ben yalnızca bizden bahsetmek istiyorum. Ekseriyetle arkadaşlığımızdan. Kadınlık üzerine düşünmeye başlamam hangi yaşlara denk geldi, çok da emin değilim. Çalışan bir annenin kızı için tek dileğinin parasal anlamda özgür olduğu bir
Ne zormuş insanın sevildiğini sanması. Tırnaklarıyla kazıdığı bir aşkta, tırnak kadar değerinin olmaması... Ben aşkı, kıracağını bile bile kalbini sevdiğine vermek ve bundan hiç gocunmamak olarak bildim. Uğruna ölünebilecek yaşamlar bulmalı ve sırf bunun için bile yaşamayı göze almalıydım. Aldım! Tek taraflı sevdim. Boşluktaki yanımı da ona verdim. Gözlerindeki sığınakta, kendimi kalbimden astım. '' Denize aşık olanlar gel-git'ine katlanır.'' dedim. Gitti ama gelmedi. Bir adım bile yaklaşmadı bana, hep uzakların yakını oldu. Yokluğum belki hatırlanır dedim uzak yerlerden. Ama sevilmeyen hatırlanmıyor, gerçekten yitirilmeden. İnsan neler öğreniyor yaşarken. Mesela aşk acısı kalpte oluşuyor ama asıl yarayı ruh alıyor. Yani sonunda her şarkı bitiyor ama hiçbir şarkı ölmüyor.
Reklam
“(...) çok güzel kızlar varmış ve Kant'ı da su gibi okuyorlarmış diye söylentiler çıkarıyorlar, doğru mu acaba? Onları ne yazık ki karşıdan karşıya geçerken ve vapurda bacak bacak üstüne atarken ve piyasa caddelerinde gözlerini ilerde bir noktaya dikmiş yürürken göremiyoruz, nerede saklanıyorlar dersin, bak ben ortadayım, onlarda kim bilir ne
Sekiz yaşındayken hâlâ o eski arabaya biniyordum ve içinde asil bir kral gibi oturuyordum. Bu araba çirkin, eski püskü bir şeydi; kimseden iyi muamele görmüyordu. Hep tekmeleniyor, devriliyor, itiliyor ve üstüne basılıyordu. Herkes onunla alay ediyordu. Ama benim gözümde neredeyse bir insan gibi sevilmeye değerdi. Benden başka kimsenin takdir edemeyeceği garip bir saygınlığı vardı sanki.
Önce ikinci sınıf evlat, daha sonra gelin kimlikleri içinde ezilen kadın, anne olduktan sonra aile içinde giderek güç kazanmaya ve çocukları üzerinde egemenlik kurmaya başlar. O denli ki, birçok ailede görünürde baba tarafından alınan kararların asıl sahibi annedir, ama durum babanın erkeklik rolüne gölge düşürmeyecek biçimde yönetilir. Kararı anne verir, baba ilan eder.’ ‘…Bu yönden değerlendirildiğinde, toplumumuzda aile yapısının biçimsel olarak babaerkil, ama gerçekte kapalı bir anaerkil yapıya sahip olduğu bile söylenebilir.’
Onun asıl koruktuğu, içindeki saygınlık duvarını yıkmak dan ürktüğü, insan yığınlarıydı.
Reklam
Artık akıllandık. her anlamda alçakgönüllüyüz. İnsanı artık tinden ve tanrısallıktan türetmiyoruz. Onu aldık ve hayvanların arasındaki asıl yerine koyduk. O bizim için en güçlü hayvandır. Çünkü en kurnaz odur. Tinselliği de bunun sonucudur. Bir diğer yandan burada dile gelmek üzere olan bir kendini beğenmişlikten kendimizi korumaya çalışıyoruz. Bundan sakınıyoruz. İnsan sanki hayvan gelişiminin art niyeti imiş gibi gibidir. O hiç te yaradanın baş tacı değildir.
Asıl tutarsızlık bende. İnsan aptalca, anlamsız bulduğu bir tutkunun peşinden gider mi? Bak gidiyorum işte. Hâlâ onu arıyorum... Ahmet Ümit (Aşk Köpekliktir)
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.