Gayem, arzum gündelik hayatımın her safhasında dini yaşayabilmektir. asıl soru şudur; dinin hayatımıza girmesine ne kadar müsaade ediyoruz? çünkü biz dine nüfuz edemeyiz. din bize nüfuz eder
Ruhla bedenin birbirinden ayrılması için ille ölmek gerekmez. İnsan yaşarken de ruhuyla bedeni birbirinden ayrılabilir. Ama asıl sorulması gereken soru, ruhla bedenin ölmeden birbirinden ayrılmasının mümkün olmadığı değil, bu ikisinin nasıl olup da tekrar birleşebildiğidir.
Rockefeller , tıp fakültelerinin , hastanelerin kurulmasına neden destek verdi ? Ki bu sadece Türkiye ile sınırlı değildi ...
Amacı neydi ? Bu kitapta bunun yanıtını bulmaya çalışacağız . Ama bu aşamada ilk şunu yazabilirim :
Rockefeller zamanla sadece " iyiliksever " olup köşesine çekilmedi . Örneğin " tıp öğrenimini " kökten değiştirdi . Sağlığa -hastalığa bakışı değiştirdi , " biyopolitik " kavramına sebep oldu ... Nasıl mı yaptı bunları ? Yavaş yavaş asıl konunun içine girmeye başlıyoruz ...
Şu sözü çok duyuyoruz çünkü : -
" Ben doktorum , bunun okulunda okudum ... " - " Ben bilim adamıyım , literatüre dayalı olarak konuşuyorum ...
" Güzel . Doğru . Peki , bu " okulun müfredatını " , " tip litera türünü " , " kılavuz kitapları " kimler , nasıl hazırladı ? Bu sorunun yanıtını vermek için yazıldı bu kitap ... Doktorun insan sağlığı konusundaki sorumluluğunu , yalnızca teşhis - tedavi çerçevesinde sınırlayacak tıp eğitimi kimler tarafından dünyaya dayatıldı ? Beden " baş suçlu " nasıl yapıldı ? Soru çok ...
"Hayatın anlamını insana ıskalatacak şey sadece madde değildir. Bazı arzularda insana bunu ıskalatabilir. Özellikle sosyal medya çağı olarak tanımlayabileceğimiz bu dönemde bu arzulardan birisi de hiç kuşkusuz beğenilme arzusudur. Beğenilmeyi, güç olmayı, bir noktada kendimize yer edinmeyi neden istiyoruz? İşte burada sormamız gereken soru tam da budur. Böylesine suni bir şeye neden ihtiyaç duyuyoruz? Bizi bu noktaya iten neden ne? Bunu gerçek sevgi eksikliği ile açıklayabiliriz. Günümüzde en çok yozlaştırılan şeylerden birisi de şüphesiz sevgidir. Çünkü sevgi çağ itibari ile çıkarlar üzerine kurulan bir ilişki haline geldi. Bunun toplumun her kesimde görmemiz açık bir şekilde mümkün. İnsan gerçek duyguları bir kenara itip sahte duygulara anlam yükleyerek gerçekliği kaybediyor. Bir süre sonra kaybettiği gerçekliğin yerine tamamen sahte bir yanılsamanın içinde buluyor kendini. Ancak içinde bulunduğu bu yanılsamayı da gerçek zannetmeye başladığı an asıl mesele orada başlıyor. Bu sefer her yalana inanılmaya başlanıyor. Yalanlara inanmaya başlayan insan tehlikeli bir insandır. Kendisinden sonra gelecek bir nesli bile zehirleyebilir o insan. Çünkü o insan doğrularla yüzleştiğinde o doğruları açık ve yüksek bir sesle "yalan" diyebilir. Bizim günümüz toplumlarında yaşadığımız şey tam olarak bu aslında..."
Nereye gidersen git onu beraberinde götürürsün , evladım. Bu acı çekenlerin işaretidir. Hepimiz içeri gireriz. Asıl soru, oradan çıkıyor muyuz? Orada mı kalacağız? Yanımızda kimi sürüklüyoruz?