"Hayatın anlamını insana ıskalatacak şey sadece madde değildir. Bazı arzularda insana bunu ıskalatabilir. Özellikle sosyal medya çağı olarak tanımlayabileceğimiz bu dönemde bu arzulardan birisi de hiç kuşkusuz beğenilme arzusudur. Beğenilmeyi, güç olmayı, bir noktada kendimize yer edinmeyi neden istiyoruz? İşte burada sormamız gereken soru tam da budur. Böylesine suni bir şeye neden ihtiyaç duyuyoruz? Bizi bu noktaya iten neden ne? Bunu gerçek sevgi eksikliği ile açıklayabiliriz. Günümüzde en çok yozlaştırılan şeylerden birisi de şüphesiz sevgidir. Çünkü sevgi çağ itibari ile çıkarlar üzerine kurulan bir ilişki haline geldi. Bunun toplumun her kesimde görmemiz açık bir şekilde mümkün. İnsan gerçek duyguları bir kenara itip sahte duygulara anlam yükleyerek gerçekliği kaybediyor. Bir süre sonra kaybettiği gerçekliğin yerine tamamen sahte bir yanılsamanın içinde buluyor kendini. Ancak içinde bulunduğu bu yanılsamayı da gerçek zannetmeye başladığı an asıl mesele orada başlıyor. Bu sefer her yalana inanılmaya başlanıyor. Yalanlara inanmaya başlayan insan tehlikeli bir insandır. Kendisinden sonra gelecek bir nesli bile zehirleyebilir o insan. Çünkü o insan doğrularla yüzleştiğinde o doğruları açık ve yüksek bir sesle "yalan" diyebilir. Bizim günümüz toplumlarında yaşadığımız şey tam olarak bu aslında..."
Nereye gidersen git onu beraberinde götürürsün , evladım. Bu acı çekenlerin işaretidir. Hepimiz içeri gireriz. Asıl soru, oradan çıkıyor muyuz? Orada mı kalacağız? Yanımızda kimi sürüklüyoruz?
Hiçbir şeye pişman değilim. Kaybettiğim şeyler oldu, ama soru sormuyorum, çünkü var olanları sevdim. Boşluk anlarını bile, cevapsız kalanları bile ... Zaten onları sevmiş olmam hayatımın asıl cevapsızlığı. Ama sevdim.
Bu durumda asıl sorulması gereken, neredeyse usandırıcı olan klasik soru şudur: Yoksullar neden bu kadar çok konuda bu kadar başarısız olur?
İşte bu soru karşısında insanlar deve kuşu gibi başlarını kuma gömer.