Çünkü çiçek demek, kökü sağlam bir yaşam demek. Çiçek demek en az değişen gerçek demek. En bakımsız çiçek bile açar. Bir yıl önceki gibi açar. En kurumuş, ölmüş sandığın çiçeği bile birazcık çabayla canlandırabilirsin. Eski haline getirebilirsin. Kötü toprakta olduktan sonra her çiçeğin yaşatılma, kurtarılma olasılığı vardır.
Oysa dalından koparılmış, vazoda soldurulmuş bir çiçeği ne kurtarabilir? Bir vakitlerin görkemli ak zambağı Melek artık böyle bir çiçek olmuştu. Derinlerde bir yerlerde seziyordum bunu belki. Vazoda eskimiş, yaprakları hırpalanmış, al-karanlık bir gül... En el değmemiş ve el değmeyi çekindiren, sabah çiylerinin her birini titrek ve kokulu yansıttığı çağda koparılmış, sonra sokaktan geçenlerin bile kolayca görebileceği bir pencere içindeki vazoda unutulmuş, orada hoyratça koklana koklana sessizce solmuş bir gül. Başı çoktan öne sarkmış. Ve hatta neden hala çöpe atılmadı sorulabilir...
Kurtarabilir miydim onu? Kurtarırım dedim. İlle de kurtaracağım dedim.