Lisede, Sartre ve Camus'yü okuduğumuz yıllarda, dönemin Fransa'sından bizim tarafa esen entelektüel rüzgârın etkisiyle Sartre, onun egzistansiyalist felsefesini benimserdim. Sartre, Batı emperyalizmine karşı çıkan Sovyet rejimine de o dönem Fransasının çoğu fikir önderi gibi toz kondurmazdı. Paris kafelerinde moda buydu. Tabii bizim takımda da! Camus'nün ise ideolojilere bağlanmayan, zorbalığın Batıdan, Doğu'dan, nereden geldiğine bakmaksızın her türlüsüne başkaldıran, özgür bir havası vardı. Aradan yarım asır geçti. Bu süre içinde her iki düşünürün söylemiş olduklarının yaşamdaki izdüşümlerini izleme olanağı buldum. Yılların getirdiklerinin Camus'yü haklı çıkardığını gördüm. Pusulam, Camus'den yana döndü. Sartre, Café de Flore'daki masasında şarabını içip, en yakın destekçilerinin bile çözmekte zorlandıkları özlük-varlık bilmeceleriyle uğraşır, laf üstünde laf kaydırmacılığı yaparken, Camus sahaya inmiş, Nazi işgaline karşı direnenlerin arasına katılarak en tehlikeli işlerde gözünü budaktan sakınmadan yer almıştı.
Ne güzel şarkılar vardı eskiden. Hayal içinde yaşatırlardı. Güldürür ağlatırlardı Duymadan biz, düşünmeden. Her an bir asır kadardı. O zaman herkes uzaktı ölümden. Candan sevdiklerimiz vardı. Hepsi başka güzeldi, bizi tanımazlardı. Bütün yollarımız geçerdi gül bahçelerinden. Ne güzel zamanlar vardı eskiden.
Reklam
koca bir kavmin binlerce kilometreyi 3 asır içinde geçtiğini düşünün; bu kadar kısa bir dönem içinde bir sosyal tarih fenomeniyle karşı karşıyayız.
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması. Ve bilir misin? Ne acidır insanin bildiğini anlatamamasi.."Ben" deyip susması, "Sen" deyip ağlamaklı kalmas...
Osmanlı’nın savaşa Almanya’nın öncülük ettiği İttifak Devletleri saflarından girmesi İngiltere’nin bu imparatorluğa dair asırlık politikasını kökten değiştirmiştir. Bir asır boyunca İngiltere’nin politikası Osmanlının bütünlüğünü korumak ve böylece hem Hindistan’a giden bir hattı emniyete almak hem de Orta Doğu’nun merkezine göz koyan Rus yayılmacılığına karşı bir tampon oluşturmaktı. Bu politika, İngiltere’nin Osmanlı’nın topraklarına ve iç işlerine müdahalesi söz konusu olduğunda pek çoklarına riyakarlık gibi görünmüştür ama Osmanlı savaşta tuttuğu safla açık düşman ve bu imparatorluğun mağlûbiyeti İngiltere’nin resmi politikası haline gelmiştir. Hal böyleyken Orta Doğu adil hedefe dönüşmüştür ve Suriye gelişen dramada merkezi bir rol oynamıştır.
#USTAKALEMLER #PEYAMİSAFA Doğum =2 Nisan 1899 Ölüm =15 Haziran 1961 Meslek =Yazar Etnik köken =Türk Tür = psikolojik Servet_i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.