Sahaftan alınan kitaplar hep daha kıymetli gelmiştir bana. Bu kitapta öyle. Okumasını bir yana bırak , dokunması bile hoş geldi bana.
İçeriğine ve bende uyandırdığı hissiyata gelecek olursak...Bir çırpıda okunup biten harika kitaplardan birisi daha... önyargıları kıran , ahlak kavramının görünen yüzünü sorgulatan , insanları kapaklarına göre yargılamamayı ve daha nicesini öğreten bir kitap.
Kitabı okumaya zehra'nın gözünden başlıyoruz. Zehra'nın yaşadığı hayatı , çocukluğu , zavallı annesi ve anneannesi'nin çektiklerini zehra'nın gözünden görüyoruz. Bütün bunlara sebep olan babasına duyduğu nefreti bolca hissediyoruz. Fakat romanın ilerleyen kısmında işlerin hiç de göründüğü gibi olmadığına kanaat getiriyoruz. Olanların gerçekliğini, babası öldükten sonra eline geçen günlüğünden anlıyoruz. Bizle beraber Zehra da anlıyor. Ve bütün bunları anladığında elinden gelen tek şey ölmüş babasının ayaklarını öpüp af dilemek oluyor.
İsterdim ki Zehra ve babası bu buluşmayı daha erken yaşasın , birbirlerini daha erken anlasınlar , hikayeleri mutlu sonla bitsin. Zehra kendisinde hiç olmayan "Acımak" duygusunu bu şekilde öğrenmesin. Zehra babasını da alsın öğretmen olduğu köye getirsin...