"(...) Aşk düşünülmez. Hissedilir ya da hissedilmez, o kadar. (...)"
Sayfa 28
Tespitin harikalığı
Olumluluk toplumu insan ruhunu yeniden organize etmekle meşguldür olumlulaştırma girişimlerin sonucu olarak aşkla sıklaşarak hoş duygularla karmaşıklıktan ve sonuçtan yoksun uyarıların düzenlenişi haline gelir Bu bağlamda Alan Badiou aşka övgü adlı eserinde eş bulma hizmeti veren miting adlı şirketin sloganlarına dikkat çeker birine vurulmadan da aşık olabilirsiniz ya da acı çekmeden aşık olmak çok kolay Aşk tüketim ve rahatlık formülü haline gelecek şekilde evcilleştirilip olumlulaştırılmıştır her tür yara kaçınılması gereken bir şey olarak görülür
Reklam
Aşk herkese yakışmıyor...
... aşkın, kendinden vazgeçmek olduğunu bilmiyordu, kendini tümüyle vermek isterken, "evet, ben bu kadınla olmak istiyorum, başkasını istemiyorum" derken bile, "bağlanmak güçsüzlüktür, güçsüzlük acı getirir," diyordu.
“Aşk düşüncesini yüreğimden koparıp güzeller güzelini unutmak istiyorum. Ah, Maşa’dan kaçarak özgürlüğe kavuşmak istiyorum. Beni esir alan gözler her zaman karşımdalar. O gözler ruhumu, huzurumu rehin aldılar. Neler çektiğimi biliyorsun. Ah Maşa! Acı bana!.. sevgilim, inan sana.”
Belki bana verdiği son acıdır bu acı, belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona...
Neden böyleydi?
Kendi vücudu ile ilgisi olmayan, protein, yağ karbonhidrat ve sudan oluşan bir başkası nasıl olur da kendisini dünyanın en mutlu adamı, en mutsuz adamı ya da dünyanın en çok acı çeken adamı gibi hissettiriyordu? Bunun adi aşk olamazdı. Bu 3 harfle açıklanamayacak kadar derin ve acı verici bir şeydi.
Reklam
Ama bilmiyordum geri gelmeyeceğini. En korkuncu bu. Gelmeyeceğini bilseydim, bunu bana baştan söyleme iyi yürekliliğini gösterseydi, belki daha uzun süre ağlardım o gün. Ama duyduğum acı, mutsuzluğa, yaşama dargınlığa dönüşmeyebilirdi. Boşuna beklemek... Önceleri boşuna beklediğini bilemeyerek...
Aşk, algı kapılarını açıp mantıklı düşüncesinin üzerini örten bir uyaran değil mi .... Acı gibi!
İnsan ne kadar çok yaşarsa yaşasın, sonunda bu yalan dünyadan ayrılıp gidecekti. Yaşanılan bu yalan ve ölümlü dünyada bir iz bırakamamak, unutulmak ne acı bir şeydi.
Aziz Bey'in dramı Maryam'la başlar. Çünkü ona aşık oldu. Bu aşk, kör bir göz, felçli bir sağ kol, tekleyen bir kalp gibi, ona hep acı verdi ama onunla birlikte yaşadı.
Reklam
Acı çekiyorsun, öyle değil mi? Üşüyorsun, gece gözlerini kör ediyor, zindan seni her yandan sarıyor, ama belki de yüreğinin derinliklerinde seninle oyun oynayan o beş para etmez adama karşı duyduğun çocuksu aşkın parıltıları vardır! Oysa ben zindanı içimde taşıyorum, içim kışla, buzla, umutsuzlukla dolu, ruhum karanlık.
Sizi her gün, her saat görmek istediğim hâlde acı bir mecburiyetle kendimi bundan mahrum ediyorum.
Susmanın ve izlemenin erdem olduğunu, tanıklığın gerçeği, bilginin de acıyı çoğalttığını öğrenmiştim, ama çok hasret, çok acı, çok azap çekmiştim. İstanbul'da neyi özlemiştim yahut İstanbul'da acı hatıralardan başka beni bir bekleyen mi vardı; elbette hayır. Ama orası İstanbul idi.
Sayfa 198
Neyin var? Unutmak istemiyorum. Neyin var? Zamanın kalbi yok. Neyin var? Sevmek neden bu kadar yıkıcı. Neyin var? Merhamet ruhunu yitirdi. Neyin var? Yalnızlık tanrıya şarkı söylüyor. Neyin var? Acı, sevinçten çok büyük. Neyin var? Yaşıyorum, neyim olsun daha
Yüreklerinden geçeni anlıyordum. Bu bana acı veriyordu. Çünkü onların neşeli anları kederli zamanlarından; üzüntüleri de sevinçlerinden daha büyüktü. Görünüşte hemen hepsi mutlu idiler ama derinlerde bir yerlerde daima hüzünlere batmışlardı." İnsanlar hep böyle mi?" diye düşünmeye başlamış...
Sayfa 74
Resim