Gerçek aşk acısı, varlığımızın en temel noktasına yerleşir, bizi en zayıf noktalarımızdan sımsıkı yakalar ve diğer bütün acılara derinden bağlanarak bütün gövdemize ve hayatımıza hiç durdurulamayacak bir şekilde yayılır. Eğer umutsuzca aşıksak, baba kaybından en sıradan talihsizliğe, mesela anahtarımızı kaybetmeye kadar her şey, diğer bütün acılar, dertler ve huzursuzluklar, her an yeniden kabarmaya hazır olan bu asıl ıstırabımızın tetikleyicisi olur.
Karşı pencerede, her karşılaşmamızda bana tatlı tatlı gülümseyerek "nasılsın fıstık" diyen bir adam vardı. Ona aşık olmuştum. Sanırım o da bana aşıktı. Yoksa neden bana her gün gülümsesin ki. Tek sorunumuz onun 35, benimse 5 yaşında olmamdı. Ama aşkın yaşı yoktu. O yaşta kara sevdanın pençesine düşmüştüm. Hep onun yanında olmak ister,
BÜYÜKSÜN PEYAMİ SAFA..
Okurken sık sık tekrar ettiğim bir cümle oldu bu.. Sadece bir roman değildi, çok daha ötesi vardı okuduklarımda..
Sanırım en çok alıntı yaptığım kitap oldu yirmi alıntı ile.. Altını çizip paylaşmadıklarım da var ilave olarak.. Ve o alıntıların her biri o kadar kıymetli ki benim için.. Yepyeni bakış açısı kazandıran, klasik söylemden uzak çok özgün ifadelerle yazılmış alt metinlerle dolu muhteşem bir kitap..
Okurken öyle bir hisse kapıldım ki sanki Peyami Safa'nın ilişkiler üzerine, aşk, sevgi, sadakat üzerine söylemek istediği sözleri vardı, bunları daha da derinlemesine inceleyip bir psikoloji kitabı yazmak istiyordu, biz okurlara daha kolay gelsin daha anlaşılır olsun diye "romanlaştırarak yazayım, karakterlerin hissiyatlarını anlatırken söylemek istediğim asıl noktaları söylerim" diyerek yazılmış bir kitaptı sanki.
Bir romandan beklentim kurgusunun akıcılığı veya bu kurgu içerisinde bana yaptığı katkıdır. Bu kitapta her ikisini de harmanlayan Peyami Safa'nın kaleminden bol bol edebî satırlar okuyup, şahısların derin psikolojik tahlilleri arasında kendimizi buluyoruz.. Ya da kendimizi kaybediyoruz..
Okurken kendimden utandım biraz, ilk defa bir Peyami Safa kitabı okuduğum için utandım, kitap okumayı bu kadar sevip hakiki yazarlarla bu kadar geç tanıştığım için utandım.. Burada 1000Kitap sitesine ve incelemeleriyle, alıntılarıyla, tavsiyeleriyle bu tanışmaya vesile olan arkadaşlara teşekkürü bir borç bilirim, iyi ki varsınız hepiniz..:)
"Ben Suç ve Ceza’yı okuduğumda I. Dünya Savaşı yeni bitmişti ve savaşın yıkımı, acısı çok net ve apaçık ortadaydı. Fakat Suç ve Ceza’yı okuduğum zaman, orada anlatılan meselenin I. Dünya Savaşı’ndan daha yıkıcı olduğunu hissettim."
J. L. Borges
Ben bu başyapıtı yıllar önce farklı bir yayınevinden farklı bir çevirmenden okuduğumda
Aşk acısı parmak izi gibidir. Herkesin ki kendine özgüdür. Ölçülmez, küçümsenmez ve kolay kolay da geçmez. İnsanda bıraktığı hüznü, acıyı kişiden başkası bilmez, bir başkası seni anlıyorum dese de bu acı yaktığı kalbin sahibi kadar anlaşılmaz. Her akla geldiğinde orada durur ana zamanla artık eskisi gibi acıtmaz.
"Bırakın başka yazarlar suçun ve acının üstünde dursunlar ben elimden geldiği kadar çabuk bırakacağım bu nefret uyandırıcı konuları"
Jane Austen başka bir yerde böyle yazmış kendisi için. Kendisinin okuduğum ilk romanı oldu ve kesinlikle oldukça etkileyici olduğunu söylerim. Mükemmel mi, o konuda tartışma başlatmak istemiyorum ama