Bu kesinlikle bir aşk romanı değil öncelikle! Ephesus yayınlarını toplama saplantım neticesiyle aldığım pek bir fikrimin olmadığı bir romandı.Okumaya başladığım süreçte zamansal sıkıntılarım yüzünden normal okuma performansımı sergileyemediğim bir romandı. Başlarda bu duruma üzülürken romanın sayfaları ilerledikçe ilk kez bu denli uzun sürece
Goethe'nin kendi başından geçen hüzünlü bir aşk öyküsüne dayanan bu romanı, ana karakter Werther'in, sonunun hüsranla biteceğini bildiği halde umutsuz bir tutku ve saplantıyla bağlandığı Lotte'ye duyduğu aşkını anlatmaktadır. Anlatılan aşk, çoğu zaman anlam veremediğim, ıstıraplı, melankolik ve bir o kadar da saçma bir aşktı, ama adı üstünde aşk işte. Her ne kadar yazıldığı dönem itibariyle büyük ses getirmiş ve birçok insanın intiharına sebebiyet vermişse de, anlatılan türde bir aşk günümüzde artık geçerliliğini yitirmiştir. Aşkına ulaşamayan bir erkek aşk acısı çekmek yerine, çoğu zaman sevdiği kadını öldürmekte ya da ona zorla sahip olmaya çalışmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kitaptaki aşk biraz ütopik kaçmaktadır ve 1770'li yıllardan günümüze kadar değişen aşk algısını gözler önüne sermektedir.
Werther'in Wilhlem'e yazdığı mektuplardaki günlük hayattan çeşitli gözlemleri anlatan satır arası cümleler ve hikayeler bana, kitapta anlatılan aşktan daha etkileyici geldi. Yine de Genç Werther'in Acıları'nı, Romantizm akımının etkisini hissetmek ve yazıldığı dönemin toplumsal koşullarını daha iyi idrak etmek açısından okumanızı tavsiye ederim, üstelik de klasiklerden bir kitap olduğu düşünüldüğünde.
Genç Werther'in AcılarıJohann Wolfgang Von Goethe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2021119,2bin okunma
Kalbinin atışları değişiyordu onu gördüğünde. Artık o çok uzaklardaydı ve bitmek bilmeyen gecelerde kalbinin sızısıyla onu düşünüyordu. Aşk acısı düşmüştü bir kere yüreğine.
Ne zormuş insanın sevildiğini sanması. Tırnaklarıyla kazıdığı bir aşkta, tırnak kadar değerinin olmaması... Ben aşkı, kıracağını bile bile kalbini sevdiğine vermek ve bundan hiç gocunmamak olarak bildim. Uğruna ölünebilecek yaşamlar bulmalı ve sırf bunun için bile yaşamayı göze almalıydım. Aldım! Tek taraflı sevdim. Boşluktaki yanımı da ona verdim. Gözlerindeki sığınakta, kendimi kalbimden astım. '' Denize aşık olanlar gel-git'ine katlanır.'' dedim. Gitti ama gelmedi. Bir adım bile yaklaşmadı bana, hep uzakların yakını oldu.
Yokluğum belki hatırlanır dedim uzak yerlerden. Ama sevilmeyen hatırlanmıyor, gerçekten yitirilmeden. İnsan neler öğreniyor yaşarken. Mesela aşk acısı kalpte oluşuyor ama asıl yarayı ruh alıyor. Yani sonunda her şarkı bitiyor ama hiçbir şarkı ölmüyor.
Kişiliği Gelişmemiş Kişisel Gelişim Uzmanı Olur mu? Olur… Baba Parası İle Büyüyen Adam Girişimci Kabul Edilir mi? Edilir… Bedeni İle Bedenlere Ahlak Dersi Veren İnsan Yaşar mı? Yaşar… Yokluk Görmeyen Varlıklı, Yokluğu Anlatabilir mi? Anlatır… Aşk Acısı Bilmeyen Sosyete Güzeli Aşkın Tarifini Yapar mı? Yapar… Anasının Kıymetini Bilmeyen Adam, Anasız Büyüyen Çocuğu Bilir mi? Bilir… Vatanın Topraklarında Can Vermiş Binleri Umursamayan Kişi, Vatan Millet Sakarya Naraları Atar mı? Atar…
Eğer Sen Karakteri Olmayan Vicdan Yoksunlarına Karakter Koyarsan, Bunlar Senide, Aklını da, Toprağını da Satar mı? Satar…! Soner AYAN
-Aşk acısı acıların içinde en fasulyeden olanı...
-Nasıl yani?
-Sen anneni kaybettin mi?
-Aman Allah korusun.
-Değil mi? Allah korusun. Peki sana şöyle sorsaydım: Irmak seni hiç terk etti mi? Aman Allah korusun demezdin.
-Hiç bir şey anlamıyorum. Fazla kaçırdın rakıyı...
-Rakıyla alakası yok insanların hayatındaki insanları hep yanlış
Eserin en ilginç yönü, anlattığı aşk değil, hayal dünyasında yaşayan, yalnız ve kendini sosyal hayattan soyutlamış gencin, bu aşk ile kaçırdıklarını fark etmesi, gerçek hayat-hayal dünyası karşılaştırması yaparak, bilinçli olarak tercih ettiği hayal dünyasının tahlilini yapmış olmasıdır. Bu tahlilde kahramanımız şunları der:
“…şimdiye kadar