1 hafta içinde okuduğum 3. Jack London kitabı oldu Martin Eden. Kitaplarını okudukça okuyasım geliyor; hiç sıkmayan bir dili, sürekli azim ve mücadele içinde hayat hikayeleri yaratmadaki üstün başarısı ve hep ana karakter ve birkaç yan karakter ile birlikte belirli mekanlarda geçen olay örgülerine rağmen hiç tekrara düşmeyen anlatım şölenine
Sunuda bil ki ates, asil sehvet atesidir; sucun, kabahatintemeki, o ates ustune atilmistir.
Distaki ates, suyla soner fakat sehbet atesi, parladikca parlar; adamin yuzunun suyunu yerlere doker.
Sehvet atesi suyla yatismaz cunku azap etmek bakimindan cehennem huyu vardir onda.
Nemrud'a benzeyen nefsinin atesinden, şu odağacina benzeyen bedendin kurtulsun.
Atese benzeyen sehvet, yanip durdukca eksilmez; o, ona, dilegini vermemekle eksilir.
Bir atese odunu attikca hic soner mi? Hic odunu yakmaz mi?
Fakat odun atmazsan ates soner cunku bu cekinmek, atese su serper..
Mevlânâ
“Seven, sevgilisinin değil vuslatına, hicranına bile sevinir ; çünkü onun hicranı kalbinde durdukça sevgiliyi kalbinde sakladığı bir vuslatı yaşar.Hicran ateşi ki âşığı ne kadar yakarsa o kadar da arıtır...”
Yalnız son şiirlerimde mi? Sisler Bulvarı'nda, Geç Kalmış Ölü'de, Kaptan'da, Cinayet Saatı'nda... daha nicelerinde ölümümden söz etmişimdir. Ölüm theme'i, aşk, korku, cinsellik, yalnızlık vs. gibi şiirimin temel dayanaklarından birisidir; zira bu içerikler, insanın doğasal diyalektiğinin ölümsüz karşıtlıkları: ilk insan da ölümden ürkerdi, çağdaş insan da ürker, aradaki fark nitelik değil, derece farkıdır: gelişme süreci, sürüp giden sarmalında, daha yüksek hizada aynı yere gelir hep. Sanatçının doğa/insan, hatta evren/insan karşıtlığının, bilincine yansıyan çelişkilerini ifade etmesi, gelecek kuşaklarca benimsenmesini hazırlayan yollardan biridir. Doğasal diyalektik sorunlarının, toplumsal diyalektik sorunlarından daha sürekli olduğunu kim yadsıyabilir? Ağa/ırgat çelişkisi, ağalık kurumu tarihten silinince, okur için ilginç olmaktan çıkacaktır ama, evren durdukça varlık/yokluk diyalektiğinin işleyeceğini hangimiz yadsıyabilir?
Çünkü zaman;
Sessizlikle anlam bulmakta
Durdukça görmekte
Sevdikçe çoğalmaktayım.
Aşk mı?
O tüm bunların ötesinde,
Ufuk çizgisinin üstünde
Varolanla oldurulanın içerisinde.
Kalbinin en derin, en gizli hislerini, sözle
ifade edemediği duygularım bu türkülerin melodilerinde, sözlerinde buluyordu. Aşk, ayrılık, hasret, ümit ifade eden bu türkü sözleri, dünya kadar eski olan ve dünya durdukça kalacak olan bu sözler..