Geçmişte, herkesin mutlu olarak yaşadığı küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada herkesin mutlu ve sağlıklı olması beden lerinin ürettiği çikolata benzeri ılık bir maddeyi sürekli olarak birbirlerine ikram etmelerinden kaynaklanırmış. Bu madde üre tildikçe küçük toplar halinde cildin üstüne çıkar ve başka bir ki şiye verilmeyi beklermiş. Verilen
Sana kısır döngüsünü stratejisini değiştirerek yenmesini öğ renen yabancı uyruklu bir danışanımdan söz ederek bitirmek istiyorum bu konuda söyleyeceklerimi... Yıllar önce yabancı uyruklu bir kadın ofisime gelerek, "Artık bu evliliği sürdürmek istemiyorum. Eşim benim kişiliğimi değiştirmek ve beni kendi sinin istediği kişi yapmak istiyor.
“Bir kadın düşün; genç, güzel ve iyi bir işi olan… Beş yıldır beraber olduğu evli erkekle ilişkisini bitirmekte zorlanıyor… Bu süreçte birlikte olduğu erkeğin asla eşinden ayrılmayacağını anlamış ve ondan herhangi bir maddi beklentisi de yok. Nedir sence ilişkiyi bitirmesine engel olan? Engel, beş yıllık süreç içinde bu ilişki için yapılan
Sevgi verince azalan değil artan bir değerdir. Sevdikçe verir, verdikçe daha çok seversin. Vermek ve verileni sevmek ise sevileni değiştirir. Hepsinden önemlisi bu dünya biraz daha fazla sevgi ile daha anlamlı bir yer olabilir.
Anladığım kadarıyla ortak bir payda için terapiste giden çifler eninde sonunda ayrılıyorlar. O zaman terapiste gitmeyin :)) (şaka) ...kitapta ilişkiler üzerine fikirler sunulmuş olsa da benim düşünceme göre bu kadar ince ruhlu insanlar bu ülkede yaşamıyor. İki cümleyle evlilikler kurtulmuyor. Ve afedilen partnerler tövbe etmiyor :) Temeli bir kere hasar aldıysa ne yaparsanız yapın o bina yıkılıyor. Düzeltmek için uğraşmayın bence, bırakın gitsin. Tabi yine de siz bilirsiniz okuyun kitabı görün
:)
Sonsuza dek kadın yüzüne hasret kalan Naşit Nefi Efendi’nin mahrumiyet derecesinin tahammül sınırlarının üstüne çıktığı arzulu ve acılı gecelerinde insafsız cadı karısına karşı, “Binnaz! Bütün cihanın kadınlarını bana can düşmanı ettin. İsmimin anıldığı yerden Havva kızları ifrit görmüş gibi kaçışıyorlar. Artık hiçbir evlilik endişesi, rekabet tehlikesi, sadakatsizlik korkusu kalmadı. Bundan sonra sonsuza dek sen benimsin, ben senin. İşte döşeğimin yarısı boş, kucağım açık duruyor. Gel nazlım… Gel gülüm… Gel elmasım… Gel beni kavuşmakla sevindir. Dudak dudağa sevdalı olalım. Bir cadı ile bir insanın evliliklerine izin ihtimali yoksa beni çarp. Ya öldür ya da kendin gibi hortlak yap. Böyle bir aşk hüsranıyla kadınsız yaşamaktansa her belaya razıyım” yalvarışlarıyla bar bar bağırıyor fakat heyhat, bu âşıkane davetlerine, bu ateşli yakarışlarına en küçük bir karşılık göremiyordu…
Sıcağı, üşümenin ne olduğunu öğrendiğimiz için severiz. Işığı ise karanlıkta kalmanın ne olduğunu anladığımız için. Mutluluğun güzelliği ve bilgeliği ise ancak mutsuzluğun karanlığından gelirsen daha iyi anlaşılır.