Gerçekten de, roman eylemin biçime kavuştuğu, son sözlerin söylendiği, varlıkların varlıklara bırakıldığı, her yaşamın bir yazgı görünüşüne büründüğü evren değil de nedir? "Roman dünyası" dünyamızın insanın derin isteğine göre düzeltilmesinden başka bir şey değildir. Çünkü hep aynı dünya söz konusudur. Acı da, yalan da, aşk da aynıdır. Kahramanlar bizim dilimizi konuşur, zayıflıkları bizim zayıflıklarımız, güçleri bizim güçlerimizdir. Evrenleri bizimkinden ne daha güzel ne daha sağlamdır. Ama onlar yazgılarının sonuna dek koşarlar hiç değilse, tutkularının son noktasına dek giden kahramanlar gibi altüst edici kahraman da olamaz: Kirilov ve Stavrogin, Madame Graslin, Julien Sorel ya da Prens de Cleves. Burada aşarlar bizi; çünkü bizim hiçbir zaman tamamlayamadığımızı bitirirler.