kırk iki köprüden geçtim bugüne dek, ne altında bir ince su, ne üstünde gökkuşağı. soluğum yalnızlık, gövdem küf kokuyordu. sonra esirgediklerine bir özür, bir bağış gibi dünya seni kattı önüme.yalnız gözleri değil, hücreleri görmeye başlayan bir körün sevinciydi yaşadığım. teninin kokusuyla yudum gövdemin pasını. bütün yaprakları birer serçe kesilmiş bir ağaçtım, üstüne titreyen.