Bunu çözsek zaten aşk bitmez ama zorr :D
Yaşam, aşk uğruna inanç ve davranışlarını tümüyle değiştiren kişilerle doludur. İşte bu mutlak teslimiyet yüzündendir ki aşk sürekli ola­mıyor. Aşka sahip çıkmakla, aşkı bitirmiş oluyoruz. Aşkı; ya­şarken geliştirilen ifadeler ve jestler giderek yoğunluğunu ve içtenliğini yitirir; sonunda ilişki biter. "Sensiz yaşayamam" sözleri, sevgililerden biri ayrılmak istediğinde diğerinden ge­len umutsuz bir çağrıdan başka bir şey değildir artık.
Duygular insanın içinde kendiliğinden varolmaz. Onları Yaratıcı yaratır.
"Kedi aç galiba, miyavlıyor, dedim ve besledim." "Hayır Kırmızı. "Kedi aç demek bir düşüncedir. Benim sor- duğum senin içinde oluşan şey..." "Hımm, kedinin acıklı sesini duyunca içim buruldu. Evet, acıma diyebilirim. Evet, evet acıma hissi ona karşı hissettiğim buydu. "Hadi şimdi bunu da käğıda
Sayfa 298Kitabı okudu
Reklam
Elif mı noktadan,yoksa nokta mı eliften çıktı?
- Pekålå, "an" dediğin nedir? Sırf inkårdır, sırf yokluk. İkrarda zamansızlık demektir. İk. rarla inkârı ayırmak da mutlak zaman demektir. - Peki, Elif-ba ne demek? - Käinattaki realiteler...
Sayfa 199Kitabı okudu
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Peki insana neden sormaz Yaratıcı yaratılmak ister misin istemez misin, diye
Bu varoluşa bir isyan sorusu, bu isyan hali iki õnemli sorun barındırıyor kanaatimce Doktor. Birincisi, insan yoksa, bir hiçse ona var olmak isteyip istemediği nasıl sorulacak? Yok olan bir şeye soru sorulamaz. Yok olan bir şey ancak var edilir, var kılınır. Hastan y eksi 3 yılında bir embriyo bile değildi; sadece Yaratıcının (lminde, ilim cinsinden bir varlığı vardı. Yok olduğu için, var olmak nedir bilmiyordu. Yoktu ve var olmak gibi bir niyeti de yoktu. Sonra bir gün anne babasının cinsel birleşmesinin ardından yaratıldı. Varoluşunu annesine de, babasına da borçlu değildi. Anne ve babası, her kim iseler, sadece buna vesile oldular. Kısacası var edilip edilmeyeceğini sormak için önce onu var etmek gerekir. O zaman da insan za ten var olmuş olur ve bu soru gereksizleşir. İkincisi, bu sorunun altında yatan saik, benliğin Yaratıcı kar- şısında kendi varoluş konumunu ayarlayamamasıdır. Yok ve hiç iken insana varoluş imkânı tanınması, tüm sahip oldukla- rının Yaratıcı tarafından verildiğini, sunulduğunu gösterir. Yani insan mutlak ācizlik, mutlak fakirlik, noksanlık ve mutlak ek- siklik mertebesindedir. Varoluş kimliği hiçlik olan bir insanın, kendisine varoluş imkânı tanıyan Mutlak Varlığa 'Beni neden yarattın, yaratırken bana mı sordun?' demesi bir sınır sorunu- dur. Mutlak Varlık, varoluş kimliği hiç olan bir şeye, 'Seni var etmek istiyorum, ne dersin?' diye niye sorsun ki? Böyle bir so- runun sorulması gerektiğine hakkı varmış gibi iddia etmek, Yaratıcı karşısında bir konum elde etme çabası, Yaratıcıyı bir nevi hesaba çekme girişimidir ve ciddi bir sınır ihlalidir."
Sayfa 234Kitabı okudu
Bu aslında insanın kendini reddedişidir."
Benlikle ilgili vardıkları sonuçlardan biri de şuydu: Benlik, bilincin, aklın, hislerin ve vicdanın getirdiği verilerle bir seçim yapmak zorundadır. Ya kendisine bir hayat bahşedildiğine inanıp hayatı bahşeden Mutlak Varlığa derin bir şükran duyacak, O'ndan her halükārda razı olacak ya da sırf narsistik menhus bir hazdan mahrum kalmamak uğruna, kendine bahşedilen bu hayatı kötüleyecek, aşağılayacak ve anlamsız bulacaktır. İnsanın önündeki en büyük engel, narsist- leşerek katılaşmış benliğidir dolayısıyla. Yaşamı bizim için ağır- laştıran şey, başımıza gelen olaylardan ziyade, var edilmişlik gerçeğinden uzaklaşmış benliğimizdir. Yaratılmışlık gerçekliğini reddeden narsist bir benliğin, varoluşu hakir görmesindeki, aşağılamasındaki, değersizleştirmesindeki bir diğer sebep de dünyadaki konumuyla yani sonsuz hiçliği, sonsuz ācizliği, mut- lak varoluşsal çaresizliğiyle yüzleşmekten kaçmasıdır. Çünkü böyle olmayı kendine yakıştıramamakta, böyle olmak zoruna gitmektedir. Bu aslında insanın kendini reddedişidir."
Sayfa 147Kitabı okudu
Reklam
"Mediokr" yani benim pek sevdiğim bir deyimle "orta zekâlı" olanlar ise hiçbir şeyi sorgulamazlar. Kamplaşmış taraflardan birine ait olurlar, hayatı bu şekilde algılarlar. Onlara göre dünya basittir, hiçbir karmaşıklığı yoktur.Her şey siyah/beyaz netliğindedir. Bir taraf yüzde yüz haklı, öteki taraf yüzde yüz haksızdır. Bazen, içinde bulundukları safları değiştirirler; ama dünyayı basit ve mutlak görme alışkanlıkları değişmez. "Acaba" sı olmayan insanlar için bu dünyada hiçbir gizem yoktur. Ne doğum, ne ölüm, ne aşk, ne inanç, ne insan ruhunun karmaşıklığı...Onlar her şeyi bilirler. Bilmeyenler ise Montaigne, Dostoyevski, Einstein, Nietzsche, İbn Rüşd gibi kafası karışık insanlardır.
Eflatun, Ziyafet'inde aşkı “güzel içinde tevlit" diye tarif eder ve onu ruhun ebedi kalmak arzusuna bağlar. İnsan ancak bunun sayesinde çocuklarında ebedi olarak yaşar. Bundan dolayı bütün canlılarda aşk vardır. Eflatun daha ileri gidip bunun ilk derece olduğunu, iyi bir ruhun vücut aşkından ruh aşkına, sonra ilim aşkına, en sonunda da mutlak güzellik aşkına erişmesi gerektiğini iddia eder. Onun için güzel, iyi ve doğru birbirlerinden ayrılmaz. Phédre'de görülen aşk da esas bakımdan buna benzese de müsüller (idée) kuramına bağlanmıştır. Güzel müsülünde ruhun daha önce içinde bulunduğu âlemin devamlı bir hatırası vardır ve bu âlemde üzerinde mutlak güzelliğin parladığı bir şey gördü mü, ona doğru atılır; ona, daha doğrusu ondaki mutlak güzelliğin yansımalarına âşık olur.
Çoğu insan, yapabileceği en büyük fedakarlığın bir şey uğruna ölmek olduğunu düşünürdü. Yanılıyorlardı . Yapabileceğiniz en büyük fedakarlık; bir şey uğruna yaşamak ,onun benliğinizi tükenmesine ve sizi hiç tanımadığınız bir hâle dönüştürmesine izin vermekti. Ölüm unutulurdu, yaşamak ise mutlak olan şeydi. Var olan en sert gerçekti.
Sayfa 150 - AlexKitabı okudu
Birinci acı nedeni, kendisini sevecek, önemseyecek, değerli olduğunu hissettirecek Bay Doğru ‘nun olmayışıydı. Bay doğru yoksa hayatın anlamı da yok, diye düşünmesi tamam, arızalı bir durumda ama bir yere kadar anlaşılabilirdi. İkincisi ise, olmazsa olmaz haline getirdiği şey gerçekleşmediğinde narsistleşmiş benliğinin, kırmızı ‘yı yetersizlikle, beceriksizlikle suçlamaya, yargılamaya başlamasıydı. “Sevilmiyorsan değersizim” düşüncesi ile “hayatta istediğin olmuyorsa yetersiz birisin” vehmi birbirini besliyor, destekliyor, birinin verdiği acı diğerinin acısını körüklüyordu. Böylece içindeki isyan besleniyor, güçleniyordu. Kırmızı da yine kendisine en kolay olan gelen yolu tercih ederek, farkına varmadan en yakınındaki varlığa, Mutlak Varlığa isyan ediyor, “neden yaratıcı beni görmüyor, istediğim şeyi vermiyor, benimle ilgilenmiyor?” diye hayıflanıyordu. Bir yandan yaşamını tümüyle yaratıcıya emanet etmiyor, O ‘ne bırakıp teslim olmuyor, tam tersine hayatının iplerini kendi ellerinde tutmak istiyor, istediklerini gerçekleştiremedikçe de isyan ediyordu.
Sayfa 221 - Kapı yayınları 2021Kitabı okudu
Reklam
En büyük hazinemiz aklımızdır
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Bana bir mektup yazmış olsaydın, bende sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, bir çok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup
Makul olmayan inançlar Varsayım 1 Bir yetişkinin Ailesi Arkadaşları çevresi ve tüm tanıyanlar tarafından sevilmesi ve kabul görmesi gerekir birçok insanın peşinde koştuğu bu hayal ne yazık ki mümkün değildir Varsayım 2 üzerinize aldığınız bütün işlerde mutlaka o işi en iyi bilen kusursuz yapan ve her zaman en mükemmel kişi olmanız gerekir böyle
752 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.