Aşk neydi? Eylem mi, sükûn mu, yoksa nefsin kalp kıyılarındaki çarpıntıları mı?
Kelam hiçbir şeyi tanımlamada bu kadar aczi yaşamamıştı. Kelime harmanlarında binlerce yıl savrulmuş, düşünce değirmenlerinde yıllarca öğütülmüş başka bir kelam, ya da ruhun en mahrem sınırlarında ateşle yanıp yakılmış bundan başka sırlı bir duygu var mıydı?
"Kim bakar kara gözlerime sen gibi
Gece çökünce, siyah siyaha el gibi
Kim tutar ellerimden sen gibi
Bu eller tutar mı başka elleri
Ellerim ellerinde kaldığından
Ben bana el sana sahip gibi
Şimdi ellerim bomboş yetim gibi
Kim sarar yüreğimi sen gibi
Yüreğim kapalı gittin gideli
Kör bir bıçak gibi kesip attı herşeyi
Kim duyar sesimi
Karşılıksız vermek, sevgiye vefa borcu diye boyun eğmek, sırf sevgiyi onunla iç içe görüp bağlanmak ya da aradığımız cevhere sembol olduğu oranda değer vermek, olamaz mıydı gerçek aşk?
Çocuğumuz olmadığına göre, onu böyle uzun zaman tutan neydi? Bana duyduğu acıma sanırım, biraz da aşk, öyle ya, bazı bazı birbirlerini yok etmeden üst üste gelir duygular, kadınlarda da her şeyi alıkoymak gibi tuhaf bir isteğe rastlanır.