'Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta yokluğun!
Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:
aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!'
Selim gözünü açtığında Çapa Tıp Hastanesi'nde bir odasında ve en son hatırladığı şey yurt dışında bir saldırıya uğraması
Buraya nasıl geldiğini bilmemek de hem de tam bir haftadır hastanede
Selim'in daha anne karnındayken babası annesi ile boşanmış dedesi anneannesi ve annesi ile yaşamakta
Dedesinin kütüphaneci olması sebebiyle birçok kitap getirir.
Selim çocukluk arkadaşı Celal ve askerde tanıdığı Fikret'le çok yakın arkadaş olurlar ve bir gün aşkın onu bulacağını İnanır ve bulur da ta ki günün birin de karşısına Nevs çıkana kadar
Neva ile her şey çok güzel giderken onu ortada bırakıp ayrılmak istediğini söyler
Bir gün yollarını tekrar kesişeceğini söyler Ona Neva
Selim'in sürekli gördüğü rüyalar onu Konya'ya gitmesini sağlar ve Konya'da Mevlana'nın kapısına gider ve ilahi aşk ile tanışır ve artık hayatını orada sürdürmeye başlar
Sadık Emre dergahında yaşadığı son sürpriz ve şok neydi
Çocukluk arkadaşı Celal ona hangi kazığı atmıştır
Kitap Selim'in gözünü hastanede açmasıyla başlıyor
Ama daha sonraki bölümlerde onun hayatına giren insanların hayatında yer aldığı kadarıyla ve bölümler başlığı altında yer alıyor ve böylelikle Selim'in çocukluğundan ta dergaha gidene kadar okuyoruz.
Selim'in Hastaneye nasıl gittiğini neden hastanede olduğunu öğreniyoruz ve o kadar güzel ve maneviyat duygusu yüksek ki bir kitap gibi çok hikayelere küçük hikayelere yer vermiş Mevlana'dan Şemsi tebrizi'den çok düşünürlerden sözler yer alıyor
Öte yandan arkadaşlığın dostluğun aşkın ve ailenin değerini okuyoruz
Aşkın Kapısıİkbal Bayrak · Alfa Yayıncılık · 202430 okunma
Bizim ki neydi ona bir şey diyorlar....
" Platonik aşk "
" Hah ,tamam platonik . Zaten baska türlüsüne ask denmez bence . İşin icine oteki şeyler girince aşk meşk kalmıyor ."
64’lerin Feriköyü’ne dönelim…
- Dönelim… Nüfus az. Herkes birbiriyle dost, arkadaş. Daha çok azınlıkların yaşadığı bir muhit. Mahalle kültürü hakim. Irk, din, dil ayrımı yok. 12 yaşındayım. Cumbalı bir evde yaşıyoruz. Babam, Nestle Fabrika’sında çalışıyor, annem ev hanımı, bir kardeşim var. Annemle babamın en yakın arkadaşları Rum ve Ermeni.
Sezai Karakoç, Yitik Cennet'ine başlarken şöyle der: "Adem'le Havva'nın cennette öncesiz sonrasızmışçasına mutlu bir hayatı yaşadıkları zaman gibiydi hayatımız Batı'nın soluğu bize gelmeden önce."
İşte bu soluktur "dip zıtlık"ların, "ikili şahsiyet"lerin sebebi. Meral'in iç dünyasında yaşadığı derin muhasebe ve muharebelerin sebebi yine bu soluktur. Kendi benliğinin tezahürü olan "birinci Meral", Batı'nın soluğunu hissettiği anda istihaleye uğrayacak ve "ikinci Meral"e evrilecektir. Paris'te yaşayacağı sefih hayatı tahayyül ederek düşüncelerinin girdabında boğulan ikinci Meral'in aşk mücadelesi, mücadele aşkına dönüşecektir. Fakat mücadele aşkıyla yalpalarken Samim'i (cemiyeti, toplumu) Demokles'in kılıcı gibi karşısında görecektir. Akılalmaz bir psikanaliz yeteneğine sahip olan Samim, bütün dalaverelerine rağmen Meral'e sürekli ikazda bulunacak ve ikinci Meral'in imhası için ona yardım edecektir.
Muasır medeniyetler seviyesine vasıl olabilmek için Batı'nın bilim ve tekniğinden faydalanmanın elbette bir mahzuru yoktur. Fakat bunu yaparken Batı kültürünün içtimaî hayatımızda tatbik edilmesi, Türk kültüründe ve ahlâk yapımızda onulmaz hasarlara yol açacaktır. Meral gibi konuşurken bile Avrupalı gözükmeye çalışan ve "Bunun Türkçesi neydi?" gibi sorular yönelten özenti ve mukallit nesiller zuhur edecektir. Eğer ölçüyü kaybedersek millî ve manevî değerlerimiz çöküşe uğrayacak, kalabalıklar içinde YALNIZLIK çeken fertler türeyecektir. Bu ölçüyü hakkıyla anlamalıyız. Çünkü müellifimizin dediği gibi; "tecrübeden sonraki idrâk, evvelkinden çok daha pahalıdır."
Geldim yarım, kaldım yarım
Neydi ne oldu, şu tez canım
Ertelendim hayattan, sevdim yarım
Derken bugün olmazsa, olur yarın
Kendimden kaçak
Yarim keskin bıçak
Nerde bende o yürek
Yardan cayacak…
Fezile Olkanlı #kırmızıliman ile tanıştığım ve tüm kitap boyunca ensemden aşağıya doğru inen ürpertinin hiç eksik olmadığı, gizem olayının hakkını veren bir yazar.Ve şimdi ikinci kez #sonsuz kitabını okuyunca dedim ki hakikaten bu kadın #gizem ögesini feci iyi kullanıyor. Bu kitapta da sahnelerin gerçekliğinden ürpere ürpere okudum ve az sonra
Selam Canımlar
Evetttt Nehir Erdem'in tüm kitaplarını okumuş biri olarak bundan eksik kalamazdim. Çıktığı günden beri okumak aklımdaydı. Diğer kitaplarını okumamış olsam belki kitabı arşa çıkarabilirdim ama benim için orta halli bir kitaptı. Konusuna gelirsek; Mustafa namı diğer Barut Reis bir gemicidir. Öfkesi ile bilinen bir bey. Gemide herkese kök söktürüyor. Leyla ise gemiye gizli kaçak binen amcasından kaçan zengin bir ailenin bilinmeyen çocuğu. Namı diğer Cesur Fare'miz. İnanılmaz gırgır şamata bir kız. Eğlenceli, enerjik bir tip. Kitaba şöyle bir göz atarsak bir iki şey söylemek istiyorum. İlk olarak Leyla'nın geminin geri kalan tayfası ile konuşmaları, bağlarını ve tepkilerini çok severek okudum. Ama açık söyleyeyim kitap bana çok uzatılmış geldi. En basiti dört yüz sayfaya yakını gemide geçen bir kitap olay sadece belli çerçevede ilerliyor. İkinci olarak olay örgüsü tahmin edilebilirdi. Ve son olarak eksik olan bir parça netliğe kavuşmadı. Tiryaki denen arkadaşın sırrı neydi?( Neler neler kurdum kafamda ben ya ne bu adamın olayı ) Bunların yanısıra sizleri çok hoş bir Karadeniz hikayesi bekliyor diyebilirim. Her ne kadar diğer kitaplarını daha çok seviyor olsam da Nehir Erdem ne yazsa okurum sanırım. (Aşk kadın ) Serinin devamı olan Korsan' i acayip merak ediyorum ben çünkü bu kitapta hiç sır vermedi yazarımız. Bakalım beni neler bekliyor. İlgisini çekenlere de şimdiden keyifli okumalar dilerim
Neydi o ölümden önceki beş etap?
Reddetmek, öfkelenmek, pazarlığa girmek, bunalıma düşmek, teslimiyet…
Oooo çok atlattım bunları ben be, öldüm öldüm, dirildim kaç kere…
Sayfa 96 - İş Bankası Yayınları - 1. BasımKitabı okudu
Bugün Azra Kohen’in kitabıyla devam edeceğiz. Gerçekten iyi ki varsın Azra diyebileceğim bir kitap. Ve bugün ilk defa satır arasında siz dinleyici olarak dinleyeceksiniz ama ben biraz Azra’ya karşı konuşmaya çalışacağım.
Ben gerçekten hayatımda iyi ki varsın Azra, ben böyle eğlence görmedim dediğim bir kitapla karşı karşıyayız. Hoş tabi benim
Nasıl başlasam neresinden tutsam bilemediğim bir kitap oldu. Son iki yüz sayfaya kadar düşüncem bu kitabı beğenmediğim yönündeydi. Aslında diğer yorumların aksine ben girişi beğendim. Sadece karakterleri çok azcık görüp sonra giriş sahnesini okusaydık daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum.
Güzel başladı, tahminimin üstünde güzel ilerledi ama