Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.27
Paris’ten Çiçeklerle
Kitap sizi içine çekiyor. Aşk, umut, korku 2. Dünya Savaşı günlerinle Parisin sokakları ile harmanlanmış. Bir anda karakterlerin çaresizliğinin sıkıntısı sizi sarıyor. Akıcı ve sürükleyici bir roman.
Bir soykırım hikayesinden daha fazlasıdır Incir Kuşları.
Aşk, mutluluk, ilk heyecan; korku, hüzün, nefret vazgeçiş hepsinin bir kitapta toplandığı gerçek bir hikaye.
Suada' nın yerime kendimi koydum ve uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar duygulandım.
Kitap o kadar akıcı ve merak uyandırıcı ki sonuna kadar bu şekilde ilerliyor.
Savaşın insan için ne kadar zor ne kadar kötü bir şey olduğunu başkarakterimiz Suada' nın gözünden okuyucuya yansıtılıyor.
Velhasıl ben kitabı beğendim, naçizane okumanızı da tavsiye ederim.
Sevgiyle kalın, kitapla kalın.
Keyifli okumalar:))
Şimdiye kadar bu kitabı okumadığım için pişmanım ancak yine de zamanlaması manidar oldu. Dağ başında ve fırtınalı bir havada, bir gecede okudum ve çok çok beğendim.
Hiç abartmayacağım eğer Lovecraft ve Poe bu topraklarda yaşıyor olsaydı muhtemelen ortaya böyle bir eser çıkardı. Kerime Nadir büyük bir yazar olmanın dışında, büyük bir korku üstadı bana kalırsa. Ne yazık ki o zamanki şartlarda -1950'lerde- aşk romanları çok daha fazla satış yaptığı için bu tarza yönelememiş. Keşke birkaç şahane eser daha bırakabilseydi bizlere.
Arkadaşlar, hemen toplanın bir şey anlatacağım size. Ya ben öyle bir kitap okudum ki, hangi duyguyu yaşayacağımı şaşırdım. Kitap böyle, nasıl desem, tatlış, minnoş bir şekilde başladı. Kalbimi pırpır ettiren çok tatlı bir aşk vardı. Ama öyle böyle bir #aşk değil. Işık hızıyla başladı. Rüya gibi devam etti. Herkese lazım dediklerinden bir aşktı
Kıyıya Vuran
Bazen büyük #fırtınalar kopar denizlerde. Dalgalar adam boyu. Adeta kendi içinde bir savaş verir #deniz Kimse o anda denizde olmak istemez. Uzaktan bakınca bile ürkütür insanı. Dalgalar köpük köpük kamçılar gibi döver kıyıları. Denizin öfkesinden kıyıdakiler de alır nasibini. Sonra birden #fırtına diner, deniz sakinleşir sanki az önce deli gibi
Genç psikiyatrist Ezel Asral bir gün tüm hayatını değiştirecek bir iş teklifi alır.
Ünlü iş adamı Barbaros Özekli, Ezel’den şizofren hastası kızını tedavi etmesini istemektedir.
Ezel bu küçük kıza yani Karmen’e yardım etmeyi kabul eder ancak bilmediği bazı şeyler vardır.
Karmen’in yaşadığı ürkütücü kaleye taşınan Ezel, günler geçtikçe evde farklı bir gücün
hüküm sürmekte olduğunu fark eder. Kanlı bir labirentin girdabının içine çekilirken
hayatında gerçek sandığı her şeyin aslında gerçek olmadığını öğrenir.
Ezel, artık aşk ve korku dolu bir çıkmazın içindedir.
Karanlığın içindeki kalıntılar, kendini yeniden inşa etmeye başlamıştır.
YORUMUM= Öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki kitapta sevdiğim şeyler çok nadir bunlar da: fantastik kurgusu, yazılan geçmiş sahneler ve o sahnelerdeki Haris. Bence kitaptaki ilişki etik değildi. Onu geçtim birbirlerinden çok çabuk etkilendiler. Bu benim hoşuma pek gitmedi. Karakterler hakkında konuşacak olursam Haris dışında hiçbirini sevemedim. Ezel'in yaptığı hareketler falan hiç hoşuma gitmedi. Karmen çok çocuk gibi davranıyordu. Kitapta herkes mükemmeldi. Hiçbirinin kusuru yoktu. Bu da benim hoşuma gitmedi. Kitap hep Haris, Ezel ve Karmen etrafında dönüyordu. Yan karakterlerin pek bahsi geçmiyordu. Bir süre sonra sıkıyor bu da insanı. Son olarak Karmen'in hem Ezel'i hem de Haris'i idare etmeye çalışması çok gıcıktı. Kitap sevdiğim bir kitap olmadı. Başta da söylediğim gibi sevdiğim şeyler fantastik kurgusu, geçmiş sahneler ve o sahnelerdeki Haris oldu.
Okur kalın<3
461 syf.
·
Puan vermedi
EKA KURNİAWAN
Kendisi Endonezyalı. Kitapları ülkesinde ve dünyada çok satan ve okunan bir yazar.
"Güzellik Bir Yaradır"
İlginç bir kitap. İçinde yok yok.
Hikaye Endonezya’nın hayali bir şehri olan “Halimunda” da geçiyor. Sayıca çok fazla ama hepsi birbirinden renkli ve farklı güçlere sahip karekterler var kitapta. Güzelliği dillere destan ama ürkütücü olan kadınlar, sapkın erkekler, komünist hayaletler, haydutlar, fahişeler...Aslında epik bir masal anlatmış Kurniawan. Gerçek ile hayal iç içe. Gerçek dünyada gezinirken kendinizi birden ruhlar ve hayaletler aleminde buluyorsunuz. Genelde sizi saracak, akıcı ve çok gerçek bulacağınız bir hikayeyi bir anda çok gerçek dışı başka bir hikaye ile birleşmiş buluyorsunuz. Uçlara gitmiş gelmiş. Bu anlamda yazarın çok yaratıcı olduğunu düşündüm. Aşk, sevgi, korku, cinsellik, aile içinde cinsel ilişkiler, lanet, kin, nefret, kan... Herşey var kitapta. Hikaye içinde hikaye, onun içinde gene başka başka hikayeler. Büyük kutuyu açtıkça içinden küçük kutuların çıkması gibi. Fantastik bir yapıt.
Endonezya tarihi, Hollanda’nın sömürgeciliği, Japon istilası, komünist katliamı, siyasi darbeler, ülkenin bağımsızlığa kavuşması arka planda çok güzel şekilde anlatılmış. Kitap her açıdan zengin, renkli ve tempolu.
Herkes sever mi bilmiyorum. Sanmıyorum doğrusu. Büyülü gerçeklik akımı, fantastik roman sevenlerin seveceği bir kitap. Genel anlamda farklı bir ülke edebiyatı okumaktan, yeni bir yazar tanımaktan oldukça keyif aldım..
"Şu kızışmış köpeklerden farksız erkeklerin iğrenç dünyasına güzel bir kız çocuğu getirmekten daha büyük lanet yok"
"Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım" der yazman Patasana. Fırat civarında hüküm süren Hitit krallığının başyazmanı olan Patasana'nın itirafları ve pişmanlıkları ile dolu 28 adet tabletten oluşan geleceğe yazılmış uyarı, öğüt vb. yazılar topluluğu.
O bölgede kazı yapan Esra ve arkadaşlarının başından geçen olaylar ve yaşanan 3 cinayet.
Aşk, korku, gerilim, endişe,vahşet, ekip ruhu gibi konuları işleyen bu roman sürpriz sonu ile okurlarına sunulmuştur.
İyi okumalar dilerim...
Ne zaman bitecek birilerini kendimize benzetmeye çalışma çabası, bırakalım herkes başkasının değil kendi hayatını yaşasın.
Ölümle başlayan ve ölümle noktalanan bir hikaye. Baz ile Kevok... Kan ,ölüm, korku ve vahşetle başlıyor Baz'ın hikayesi , Kevok'un ise göç ile. Farklı ırklar , Farkli inançlar, Farkli diller , Farkli ideolojiler ve bu farklılıklardan dolayı yaşanan sefaleteri, çaresizlikleri, dökülen kanları, annelerin ağıtlarını, aşkın aydınlığını, ölümün karanlığını yazar yalın ve su gibi akan bir dille kaleme almış. Hikayede her ne kadar : Nefretten -Sevgiye, Düşmanlıktan-Dostluğa Karanlıktan-Aydınlığa geçişler olsa da bir tek geçiş kapısı kapalı kaldı . O da faşistlikten insanlığa geçiş kapısı... Zaten bu kapı gerçek hayatta da hep kapalı olarak kalmadı mı?
ZULMÜN SONSUZA DEK HÜKÜM SÜRDÜĞÜ HİÇBİR ZAMAN GÖRÜLMEMİŞTİR!
Bu kitabı bana (kitabın da bizzat yazarı olan) çok sevdiğim ağabeyim Harun Çelik lutfedip gönderdiğinde, kendisini eleştirip, içerik hakkında bazı konulara dikkatimi çekmişti.. İtiraf etmem gerekirse o eleştirilerden sonra biraz da olsa önyargılı bir şekilde başlamıştım okumaya.. Ama daha ilk sayfalarda önyargılarım beni yavaş yavaş terk etmeye
