Aziz'le beraber hapiste yatıyoruz. Koğuşta üniversiteli çocuklar filan da var. Bizler asker sigarası içiyoruz, o Kulüp, Yenice gibi sigaralar içiyor. Tabii biz bozuluyoruz. Bir gün Aziz'in sigaralarının içine hiç fark ettirmeden asker sigaralarını yerleştirdik. Aziz aldı sigarayı yaktı, içiyor. Bir yandan da bozuluyor. Yok canım, diyor sigaraların eski tadı kalmadı. Aziz dedik sigaranın markası bak neymiş. Aziz baktı feryadı kopardı. Tüh Allah kahretsin. Yenice'nin içine asker sigarası koymuşlar!
Mim UykusuzKitabı okudu
Dağlarca ile bir ocağın çocuklarıyız. İkimiz de asker ocağından yetiştik. Dağlarca'nın nasıl bu denli verimli olduğunu, nasıl bir şiir çağlayanı gibi gürül gürül aktığını anlayabilmek için, asker ocağında hangi koşullarda yetiştiğini bilmek gerekir. Dağlarca çok ağır borçlar altındadır. Bu yoksul Türk halkının kendisine cömertçe verdiklerini, yani asker ocağındayken aldıklarının borcunu öldürerek değil, yaratarak, kılıçla değil, kalemle, barışçı bir şair olarak dünyaya çiçekler gibi sertliği barışçı şiirleri ile ödüyor.
Sayfa 108 - Fazıl Hüsnü DağlarcaKitabı okudu
Reklam
1950 yılıydı. Baştan adıyla haftalık bir gazete çıkarıyordum. Hükümet Kore savaşına gönüllü asker topluyordu. Türkiye'de barışseverler derneği kurulmuştu. Behice Boran Barış derneği kurucularından biriydi. Barış derneği Kore savaşı'na karşıydı. Bir slogan atmıştı ortaya: Kore nere? Ne güzel bir slogandı, çünkü gönüllü olarak Kore savaşı'na katılmaya giden Türkler Kore'nin nerede olduğunu bilmiyorlardı.
Sayfa 43 - Behice BoranKitabı okudu
- Pek çok şey 12 Eylül'de başladı. Bak bunlar o yıllarda devletin resmi görevlileri eliyle hazırlanan bildiri ve afişler. Gördüğün gibi bir yanında cami, bir yanında bayrak var, altta da Kur'an'daki ayetlerden, surelerden, hadislerden sözler yer alıyor. Bölge valilerinin emriyle her köşe başına, bakkal dükkanlarının camlarına, muhtarlıklara astırılıyormuş, hatta bunlar yırtılmasın, bulundukları yerden sökülmesinler diye başlarına asker dikiyorlarmış… - Afiş başı bekleyen asker! Aziz Nesin hikayesi gibi. - Bildirilerin, afişlerin zeminine renk olarak insanların dini hislerine hitap edeceğini düşündükleri şu tonda bir İslam yeşili döşeniyor. - İslam yeşili ha? - Malum, 'İslam yeşili' diye bir şey var. Görmüşsündür, bölgede hacca gidip gelenlerin evlerinin kapılarının etrafı yeşile boyanır, ziyaretgâhlarda sandukalar yeşil örtüyle kaplanır. Üzerinde kelime-i tevhid yazan yeşil İslam sancaklarını, bayraklarını hatırla, bunların Müslüman hafızadaki çağrışımlarını da düşün... Bak bir de okullarda, radyolarda, televizyonlarda yasak olan Kürtçe, bu bildirilerde yasak değil. Dini duygularına, geleneksel değerlerine bağlı olduğuna inandıkları bölge halkını devletin şefkatli kollarının altına Kürtçe çağırıyorlar. Al sana ironi!
Sayfa 211 - Metis Yayınları
Ah be Yaşar, neler yaşadın :)
... İşte de böyle ağbiler, dedi. Okula gitmek isterim, sen ölüsün derler, asker alacakları zaman, yaşıyorsun derler. Terhis olacağım, bu kez de yine ölüsün derler. ...
İki insan yaşar onun varlığında: Biri subay- Aziz Nesin, öbürü şair, sanat âşıkı, güzel sevdalısı, gönül adamı Aziz Nesin... Kılıç gibi bükülmez ka­rakteri, kaya dayanıklığı onun değişmez asker yö­nüdür. Çocuk yüzü kadar güzel, ince, insana öp­mek, okşamak isteği veren yönü de o eşsiz yazarlığı.
Reklam
Dokuz yıl okuduğum asker okulundaki sınıfımda binden çok öğrenciydik, içimizde bitek bile zengin çocuğu yoktu; orta halli aile çocukları bile çokazdı.
Bilindiği gibi, aydınlarımız Osmanlı İmparatorluğu döneminde, XVIII. yüzyıldan itibaren hep askeri okullardan yetişmişlerdir. Asker kökenlidirler. Birinci Meşrutiyet'le parlamenter sisteme geçildikten sonra da toplumsal ve siyasal ideolojileri hep edebiyatçılarımız üretmeye başlamışlardır. Örneğin, Birinci Meşruiyet'te Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi, İkinci Meşruiyet'ten sonra da Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Refik Halit... Bu gelenek, Cumhuriyet döneminde de sürdürülmüştür. CHP tek parti iktidarının siyasal ideolojisini Mustafa Kemal'in akşam sofralarında Ruşen Eşref, Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Hasan Alî, Memduh Şevket vb. gibi edebiyatçılar tartışarak oluşturmuşlardır. Üstelik, yalnız iktidar partisinde de değil... Örneğin, başta Nazım Hikmet olmak üzere Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, 40 kuşağı ozanları, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal vb. toplumcu gerçekçi yazarlar sol muhalefete ideoloji oluştururlarken, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Arif Nihat, Tarık Buğra vb. yazarlar da sağ muhalefet için İdeoloji üretmişlerdir.
Sayfa 11
Cumhuriyetin Güzel Öğretmenleri
Asker okulunda öyle iyi öğretmenlerden öğrenim gördüm ki sanki bütün yeryüzündeki öğretmenler içinde onlardan daha iyisi, daha bilgilisi, daha olgunu olamazmış gibi gelirdi bana. Benim öğretmenlerim yalnız gelmiş geçmiş değil, bundan sonra gelip geçecek öğretmenlerin de en iyileriydi, bana öyle geliyordu. Onlara tansıyarak, saygıyla, içtenlikle bağlıydım. Şu anda da yine aynı duygular içindeyim. Ne güzelim insanlardı onlar, ne geniş görüşlü, ne iyi yürekli, nasıl sonsuz bağışlayıcıydılar. Herşeyden önce sınırsızcasına ülkücüydüler. Çünkü inanmışlardı. Neye mi? Önce Cumhuriyet'e... Devrimler diye yapılan toplumsal üstyapı değişimlerine inanmışlardı. Bizim bu Cumhuriyet'e, bu devrimlere sahip çıkacağımıza inanmışlardı. Bu yüzden bizimle ağızlarıyla değil yürekleriyle konuşurlardı. Söz dudaklarından değil yüreklerinden çıkar ve düştüğü yeri yakardı. Onlar gibi olmak isterdim. Onlar gibi, hiç olmazsa tasarladığım onlar gibi olmaya da çalıştım.
Bizim zamanımızın askerliği başkaydı; asker gülmezdi ve ağlamazdı. İkisi de ayıptı. Gülmek yerine belli belirsiz bir gülümseme, ağlamak yerine kaşların çatılması... Asker okulundayken bir yüzbaşımız bize sık sık "Askerin yüzü hep gölgeli olacak." Derdi. Biz de böyle yetiştik, doya doya gülmesini doya doya ağlamasını bilmeyen insanlar olarak...
Reklam
İki silahlı asker aldılar araya, Ozan'ı tutuklayıp getirdiler saraya... Ozan görünce kapısını salonun, Anlayıp amacını O'nun, arkasını kapıya dönerek eğildi, Kapıdan öyle girdi. Sultan Palamut'un ilk gördüğü, Ozan'ın kıçıydı, başı değildi. Sultan Palamut'un beti benzi uçmuştu. Kıçıyla girince salona Ozan, Kaldırıp dik başını konuştu: "Kıçımla verdimse reverans, Bağışlayınız ekselans!.. Çünkü bir Hazret-i Dangalak, Zorla geçmişse başa, Onu kıçıyla selamlamak düşer, Her onurlu yurttaşa."
"Gönüllü asker yazılmaya gelen köylülerin çoğunun üstü başı bitik, giysileri yırtık pırtıktı, pek çoğu yalınayaktı."
Sayfa 22 - @nesinyayineviKitabı okudu
Hanım evladı
O yaşıma dek ressam olmak, yazar olmak, bilimci olmak gibi pekçok şey olmayı düşünmüştüm. Ama asker olmak hiç aklıma gelmemişti. Sevmiyordum askerliği. Fakat arkadaşım Mehmet benimle alay ediyordu... Muhallebi çocuğu mu? Hanım evladı mı? Kim? Ben mi? Ben onlara gösteririm kimin hanım evladı olduğunu... İşte benim asker okuluna girmemin nedeni, Mehmet'in, "Hanım evladı, muhallebi çocuğu!" diye arkamdan seslenerek benimle alay etmesidir.
Sayfa 490Kitabı okudu
Yâni uzun lâfın kısası, diyeceğim şu ki, bir ordu asker üstüne yürüse, bu Zübükzâde: — Aman aslanlar, sizin kumandan paşanız benim can ciğer ahbabım, söyleyeyim de hepinizi onbaşı yapsın... diyerek askerlerin ellerindeki silâhları, hem de kendisi istemeden rüşvet diye bıraktırır. Azrail, bu herifin canını almağa gelse, kendi canını kurtarmak için pabucunun tekini bırakır da zor kaçar. Bey, böyle bir namussuzun eşi benzeri nerde görülmüş...
:D
Polis, "Şu battaniyeler örtünmüş kadın mı? Olamaz!" dedi. Odaya girdik. Büyükhanımefendi hâlâ gülmekteydi. "Beni askere mi alacaksınız?" diye sordu polise. Polis, "Valla, nasıl desem bilmem ki..." diye kekelemeye başlayınca Büyükhanımefendi, "Nedir, açık söyle?" dedi. "Sizi görünce işler karıştı da..." "Kim karıştırmış işleri? Herhalde ben karıştırmadım." "Sizi asker kaçağı diye arıyorlar da..." Büyükhanımefendi'yi yeniden gülme nöbeti tuttu. Gülmesi kesilince, "Sizin karakolun komiseri beni tanır. Hay Allah iyiliğinizi versin!" dedi ama öyle bir "Allah iyiliğinizi versin" dedi ki, "Hay Allah belanızı versin"den çok daha ağır...
Sayfa 259 - Nesin YayıneviKitabı okudu
111 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.