Herkesini ve her şeyini kaybedenler
Sırt hatlarını ezbere bilirler gitmelerin
Küf kokan yalnızlıktır en güzel mezeleri
Ne zaman yetmişlik bir yağmur açsalar
Bütün şehir sırılsıklam ıslanır
Zil zurna sarhoş olur akşamlar...
Madem ölüm vardı Seraye, bizi neden bıraktın?
Ben senin sevdiğindim, ben senin yuvan
Kardeşindim, dostundum, tek sığınağın
Konuştuğun sırdaşın, suskunluğuna baban
Diğer yarındım ben senin, iyi ki varındım
Söyle Seraye, kaçımızı birden terk ettin?
Gerçeklerimizden önce hayallerimizi öldürecekler
Burada kimse çiçeklere iyi davranmıyor kadınım
Sen git, hiç değilse kitaplarını kurtar
Birbirine karışmış anılarımız sana emanet
Benim şiir dışına çıkma yasağım var…
Kolların sarılmak kokmadığı bu yerde, sular huzursuz
Anlam: Yorgun ve kederli bir yüzdür aynasını arayan…
Duygu fakirliğine yurt olmuş bu kurak coğrafya da
Güler yüzlü bankamatiklerden ateş istiyor neslim
Yakmak için ağzında gevelediği gelecek kaygısını.
Tanrım, biz bu yüzyıla alışamadık biraz esnetsen.
“Gücü ortaya çıkmaz, kişi sınanmadıkça
Allah inandırmaz demiştin, kul inanmadıkça. “
Haklısın kadınım, göğsümün kapılarını açan şiir
Yeryüzündeki en onurlu hikâyem, haklısın.
Ben zaten kimin cümleleriyle yola çıktıysam
En çok kendimden uzaklaştım
En çok sen uzaklaştın benden…
Dilleriyle Allah’a iman ettiklerini söylüyorlar
Ama Allah onların kalbine inanmıyor Seraye.
Çünkü O, içindeki hainliğe hicret edenlerle
Ve derdi yaşamak olanlarla beraber değildir!
Aşk kalbime saplanmış bıçaktı
Çıkarmaya kalksam
Can kaybından ben
Orada kalsa kan kaybından
Sen ölecektin Seraye…
Kıyamadım sana kadınım
Çıkardım onu kalbimden
Ölen ben oldum, sen yaşa diye.
Hoşça kal Seraye, bayram sabahı neşem
Yaşama sevincim, umudum, sevdam
İlkokul kokulum hoşça kal…