Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Özgür ve Yalnız Kadınlar
''...Özgür insan aşksız ve bağsız bir martı olarak içinde korkunç bir boşluk hissediyor. Ve iş, seyahat, macera, kişinin sevdiği uğruna vazgeçtiği her şey bir anda son derece anlamsızlaşıyor, insan kazandığı bu özgürlükle ne yapacağını bilemiyor, sahipsiz bir köpek gibi, sürüsüz bir koyun gibi ortalıkta başıboş dolaşıyor, kaybettiği kölelik için gözyaşı döküyor, geri dönebilmek, tekrar zindancı başının isteklerine boyun eğebilmek için ruhunu bile veremeye hazır hale geliyor... Kadın hareketinin klasik metinlerindeki, kadın özgürleştikçe cinsiyetler arası yeni ve daha iyi bir ilişki başlayacağına dair umutlar gerçek çıkmadı.'' Bu yazı Alman filozof profesör Ulrıch Beck ve karısı Elisabeth Beck Gernsheim tarafından yazılmış ''Aşkın Normal Kaosu'' kitabından bir bölüm
Sayfa 40 - profil
Aşk hiç olmadığı kadar gerekli ve aynı oranda da imkânsız olacak. Aşkın lezzeti, sembol gücü, ayartıcılığı, kurtarıcılığı, onun imkânsızlığıyla birlikte büyüyor. Bu tuhaf kanun, boşanma ve tekrar evlenme rakamlarının arkasında, insanların Sen'de kendi Ben'lerini aradıkları, özgürleştirmeye çalıştıkları megalomaninin arkasında gizli. Özgürleşme açlığı içinde birbirlerinin üzerlerine atılmalarında gizli.
Sayfa 12 - İmge Kitabevi. (Almanca aslından çeviren: Nafer Ermiş). 2012.Kitabı okudu
Reklam
(...)özgürlük aşk değildir, tersine aşkı tehlikeye atan, onu yıkan şeydir.
Sayfa 28 - İmge Kitabevi
Bizler boş sözlerin reel olarak var oldukları bir çağda yaşıyoruz. Zaferi romantizm kazandı, terapistler ceplerini dolduruyor.
Sayfa 29 - İmge Kitabevi
Evliliklerde şöyle bir durum görünmeye başladı: Kadın mutsuz, erkek sorun görmüyor. Erkek işlerin yürümesini yeterli görüyor, kadın daha fazla içsel yakınlık ve anlaşılmak istiyor. Günümüzde kadınlar, annelerine göre, evliliklerinden daha çok şey bekliyor.
Modernizmin sonuna kadar düşünülmüş piyasa modelinde ailesiz ve evliliksiz bir toplum varsayılmıştır. Herkes ekonomik varlığını sürdürebilmek için bağımsız ve piyasanın taleplerine uyabilme özgürlüğüne sahip olmak zorundadır. Piyasa öznesi sonuna kadar tek başına, ilişki, evlilik aile “Engeli” olmayan bir bireydir. Bireyselleşme özgürleşme demek değildir. Daha çok tüketim bilinci ve "Kendi"bilincinin bir karışımıdır.
Reklam
GERCEK DİN KÖKTENGRİ SONRASINDAKİ ÜTOPİK VE SEMAVİ DİNLERİ ( 1 ) Bütün bu ikili tipolojik tasnifleri Türk din tarihine uyguladığımız zaman bu tasniflerin Türk din tarihinin iki dönemine uygun düştüğünü ve bu dönemleri karşıladığını görürüz. İşte bu tasniflerden hareketle biz, Türklerin dini tarihinin ilk dönemini “Geleneksel Türk Dini“, ikinci
Geleneklerin seyreltilmesiyle beraber birlikteligin vaatleri büyüyor.Kaybediken her şey ötekinde aranıyor. Burada önce Tanrı geri çekildi (ya da biz onu bir kenara ittik). Bir kez tecrübe etmiş olmayı içeren “inanmak” sözcügü, “daha iyi bilgiye karşı” olmak gibi hafif banal bir tını kazandı. Tanrı’yla birlikte papaza giden yol da ortadan kayboldu, böylece artık arınılamayan günahlar büyüdükçe büyüdü ve doğru ile yanlış ayrımına yönelik huzursuz sorular karşısında azalmayıp giderek belirsizleşti. Acıyı içlerinde toplayan, hiç değilse yorumlamayı bilen sınıflar, yaşamdan kaçıp sözlere ve sayılara sığındılar. Geçmişte kalan komşuluklar mobilizasyonla birlikte eriyip gitti. Arkadaşlıklar kurulabiliyor, ama onlar da kendi merkezleri etrafında dönüp duruyorlar. Insanlar derneklere de girebiliyorlar. . Ilişkiler paleti giderek büyüyor, genişliyor, renkleniyor. Ama sayılarının çoklugu onları daha geçici, daha hafif hale getirip yüzeysel bir oyun içine hapsediyor. Mahremiyetler de aynen bu şekilde gelip geçici, neredeyse tokalaşmak gibi, sık sık değiştirilebiliyor. Bütün bunlar insanı hareket halinde tutabilir ve yeni olanaklar açabilir; ama ilişkilerin çok sayıda olması, sağlam bir birincil ilişkinin kimlik kazandırıcı gücünün yerini tutamaz. Araştırmalar gösteriyor ki her ikisi de gereklidir: İlişki çeşitliliği ve uzun vadeli mahremiyet. Mutlu evlilik yapan kadınlar, ilişki kurma ve sosyal yalıtılmışlık sorunları yaşıyorlar. Kendi aralarında gruplar oluşturan dul erkekler, sosyal bir ağa katıldıktan sonra bile, üzerlerine gelen yalnızlıkla baş edemiyorlar.
Modernizmin sonuna kadar düşünülmüş piyasa modelinde ailesiz ve evliliksı'z bir toplum varsayılmıştır. Herkes ekonomik varlıgını sürdürebilmek için bağımsız ve piyasanın taleplerine uyabilme özgürlügüne sahip olmak zorundadır. Piyasa öznesi sonuna kadar tek başına, ilişki, evlilik, aile “engeli” olmayan bir bireydir. Dolayısıyla da uygulanan piyasa toplumu aynı zamanda çocuksuz bir toplumdur; çocuklar mobilize, tek başına onlara bakan baba ya da anneleriyle birlikte büyümedikleri sürece. İlişkinin talepleriyle emek piyasasının talepleri arasindaki bu çelişki, evliliğin kadın için anlamının meslekten vazgeçme, ailenin sorumluluğunu taşıma ve kocanın mesleki yıldızları altında “birlikte mobilize” olmak anlamı taşıdığı kesinlikle anlaşılıncaya kadar gizli kalabildi. Ne zaman ki her iki partner de maaşa bağımlı hayat güvencesi için özgür olmak istediler ya da buna mecbur kaldılar, çelişki o zaman su yüzüne çıktı.
95 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.