SElahaddin Eyyübi'yi tanıyabilmek için güzel bir fırsat sunmuş bu eser bize. Bir solukta okudum adeta . SAtırları tekrar tekrar okuduğum dahi oldu. 77/100
Fena değil diyebileceğim bir siyasi kitap. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın yargılanma ve idam süreci ile ilgili olarak yazılmış bir eser. İdam günü yaşananları, avukatları vasıtasıyla detaylı bir şekilde okuyucuları ile paylaşmış. Diğer THKO elemanları ile ilgili olarak çok kısa yer vermiş kitapta. Yazar araya kendi şiirlerini sokuşturmasaymış daha iyi olacakmış ama yine de idare eder.
El falı: onyedinci yüzyıldan sonra çingenelerin geliştirdikleri bir fal şekli. Kadınlar için sol, erkekler için sağ el.
1. Ev-koç-baş parmak: ihtiras cesaret
2. Ev-boğa-venüs tepesi: (baş parmak hizasından elin bilekte bitimine kadar): aşk, dostluk.
3. Ev-ikizler-venüs tepesi: aşk, dostluk
4. Ev-yengeç-ay tepesi: (venüs tepesinin karşısında,
MUSTAFA KEMAL SESLENSE
Yüzyıllar öncesinden
Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size
Ben Mustafa Kemal'im heyy...
Ben Mustafa Kemal'im.
Büyük büyük denizlerim vardır benim
Hürriyeti içmiş dalgalarım.
Hürriyetle kabarmış dalgalarım vardır benim
Ulusumun yarınında sevincim
Ben Mustafa Kemal'im heyy...
Karanlığı deler gözlerim.
Dalgalara binip gelmiş
"Bir prens hayvan gibi davranmayı iyi bilmelidir. Hayvanlar arasından tilki ile aslanı seçmelidir; çünkü aslan kendini tuzaktan koruyamaz. Bu nedenle tuzakları tanımak için tilki, kurtları korkutmak için de aslan olmak gerekir. "
Hiçbir pul hiçbir zarfa yakışmıyor
Hiçbir zarf üç beş satıra
Ne zaman yanyanayız işte o zaman
Doyamıyoruz tenlerimizin bitmez tükenmez sorgusuna
Bırakmak bırakılmak demeyelim
Durmadan yer değiştiriyor anlamlar da
Ben ki bir boşluk kadar büyümüşüm bu yüzden
Sanki kış aylarında bir uçurumda.
Anlarım sedir ağacının dilinden
Ve usta bir aslan terbiyecisinin ruhundan da
Hiç anlamaz olur muyum öpüşünü de kalbimi
O öpen sensen bir de dalgaları çekiştiren bir kız
çocuğuyla.
Hepsini biliyorum, hepsi aklımda
Hepsi de hiç kımıldamayan bi duman gibi havada.
Bir türün "düşmanları" terimiyle -genel bir terimdir- türün yaşamını zorlaştıran diğer canlıları kastederiz. Aslanlar zebraların düşmanıdır. Bunu tersine çevirip , "Zebralar aslanların düşmanıdır." deyince biraz tuhaf oluyor. Bu ilişkide zebranın rolü pek masummuş gibi görünebilir , fakat bir zebra , aslan tarafından yenmemek için elinden geleni yapar ve bu da aslanın bakış açısından hayatını zorlaştırır. Tüm zebralar ve otçullar amaçlarına ulaşsalar aslanlar açlıktan ölürdü. Öyleyse , tanımımız gereği , zebralar aslanların düşmanıdır. Şeritli tenya benzeri asalaklar konakçılarının düşmanıdır ; konakçılar da asalakların düşmanıdır çünkü onlara direnmek için önlem alırlar. Otoburlar bitkilerin bitkilerde otoburların düşmanıdır ; Dikenler ve zehir ya da tatsız kimyasal maddeler imal ederler.
Toplumla lider ilişkisi, aynı kafeste kapalı kalmış bir insanla bir hayvanın durumundan pek farklı değildi. Diktatörlükte kafesin kapısı birden açılır ve içeri aç bir aslan atılırdı. Ama demokrasi insanın ne tür bir hayvanla kafese kapatılacağını seçme özgürlüğüydü. Etobur mu? Otobur mu? Omnivor mu? Tek mi gezer? Sürü halinde mi avlanır? Nesli tükenmekte olan bir tür müdür? Evcilleşebilir mi? Vb. soruların yanıtları göz önünde bulundurularak bir seçim yapılabiliyordu.Tabii yine de ortada bir kafes, bir hayvan ve kilitli bir kapı vardı ama yapacak bir şey yoktu. Dünyanın gerçekleri şimdilik bu düzeydeydi! Ayrıca diktatörlükte hayvan ölene kadar kafeste kalırken, demokraside ancak bir sonraki seçime kadar hüküm sürebiliyordu. İnsan da bedenindeki diş izlerini sayıp kaç kilo etinin ya da parmağının eksildiğini ölçebiliyor, buna göre de kafes hayatını aynı hayvanla sürdürüp sürdürmeyeceğine karar verebiliyordu ...