"Hayatın anlamı nedir?" Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı Adlı kitabında bahsettiği gibi: ‘Bu bizim sormamız gereken bir soru değil. İşin aslı, bize bu soru soruluyor. Cevap ise hayatlarımızdır.’
Sokak Nöbetçileri
"Hayatın boyunca hiç unutma benim üzerimde bıraktığın bu güven kırıklığını ve bir daha kimseye karşı da yapma bunu. Neden biliyor musun? Çünkü kimse sana benim kadar güvenmeyecek" - Sadece Helin
Sayfa 871 - Helin AktanKitabı okudu
Reklam
"Sürgün olmanın bütünüyle kopuk, yalıtılmış, doğduğunuz yerden umutsuzca ayrılmış olmak demek olduğu yolunda yaygın ama tamamen yanlış bir varsayım vardır. Bu yalınkat ayrım keşke doğru olsaydı, çünkü o zaman arkada bıraktığınız şeyin, bir bakıma, düşünülemez ve hiçbir biçimde geri getirilemez olduğunu bilmek gibi bir teselliniz olurdu. İşin aslı şu ki sürgünlerin çoğu için güçlük sadece yuvadan uzakta yaşamak zorunda bırakılmaktan kaynaklanmaz; daha çok günümüz dünyasında sürgünde olduğunuzu, yuvanızın aslında pek de uzakta olmadığını hatırlatan birçok şeyle birlikte yaşamaktan, çağdaş günlük hayatın normal akışının sizi eski yerinizle sürekli ona ulaşacak gibi olduğunuz ama bir türlü ulaşamadığınız bir temaz halinde tutmasından kaynaklanır."
Ayrıntı Yayınları, İngilizceden Çeviren: Tuncay Birkan
İşin aslı iyi kötü ne olursa olsun maksat gönül rahatlığına ermektir. Biz karımla bu huzuru bulmuştuk. Çoğumuz böyle değil miyiz? Hayatın bazı sahte durumlarını gerçek kabul etmek gafletiyle yaşayıp gidiyoruz. Hep aldatmak, aldanmak oyunları içindeyiz. Ahlakça, toplumca, ailece vicdanımızdan gizlenen öyle hakikatler vardır ki anlamayarak onların ıstıraplarından kurtulduğumuza sevinmeliyiz. Bir saat sonra öleceğini bilmeyen adamın kafaca rahatlığı gibi...
Annem beni daha büyük bir tehlikeden koruyordu, ne mi?
Yalnızlıktan; kendi hayatının, babamla ikisinin hayatının, onların sınıfının bütün o şanlı, başarılı, ritüellerle dolu hayatının içinde geçtiği ürkütücü yalnızlıktan. Diğer her şeyden daha ürkütücü, daha dehşet verici olan bir süreç vardır: yalnızlaşma süreci. Hayatın mekanikleşmesi. Katı ev düzeni, ondan da katı iş düzeni, ondan daha da katı cemiyet düzeni ve ayrıca hazların, eğilimlerin, cinsel faaliyetlerin düzeni. İnsan hangi saatte giyineceğini, kahvaltı edeceğini, çalışacağını, dinleneceğini, kendini geliştireceğini önceden bilir. İdeal düzen. Ve insanı çevreleyen hayat bu büyük düzen içinde yavaş yavaş donar; sanki çiçekler açan uzak diyarlara yapılan bir keşif gezisinde birden dünyayı ve denizi buz kaplamıştır da bütün planlar ve hedefler iptal olmuş, geriye sadece soğuk ve don kalmıştır. Bu ölümdür.
Aydınlanmanın Yolu
Şu yaşadığımız hayat, koşturmacalar ile doludur. İş, okul. ev, yol, faturalar, yemek, trafik, şu-bu derken düşünecek zamanı kalmaz insanın. Dahası, şu yaşadığımız hayatın içinde bolca haksızlık, çokça gerilim konusu vardır. Çokları aldırmaz olup bitene, ama vicdanı sönmemiş insanların zihinleri bunlarla da meşgul olur. Sonra döner, bir kere daha hayıflanır çoğu. Bu haksızlıklar, bu gerilimler ile meşguliyet de onları durup düşünmekten, aydınlanmaktan, sırra erip hakka vâsıl olmaktan alıkoyuyordur çünkü. Onlar da böyle düşünür, hakikati kavrama noktasında onlarda başka insanlara nazaran daha bir kabiliyet gören dostları da. Aydınlanmak için sanki olup biteni görmemek gerekmektedir. ==>> Gelin görün ki işin aslı böyle değildir. Gerçekte, aydınlanmak ile adalet duygusu arasında açık bir ilişki vardır. Hiç veya yeterince aydınlanamamak ile de haksızlığa karşı suskunluk arasında...
Reklam
Gerçek cesur, aklın hükmü gereği cesaret fiilleri ortaya koyan ve o fiilleri ortaya koymada aslî amacı erdemin bizzat kendisi olan kişidir. Bu kişi, çirkin işleri yapmaktan, hayatın sona ermesinden korktuğundan daha çok korkar ve kaçınır. Bundan dolayı "en-nâr ve lâ 'ar!" (ateş olsun, utanç olmasın!) demişlerdir.
Kampüs: Cemaatleşmenin 'Keşif Kolu' Üniversitelerin şehir dışında, kendi içlerine kapalı kampüslere taşınması ilk ağızda iyi bir şeymiş gibi görünse/pazarlansa da, aslında üniversite konseptine en aykırı olan şeydir. Şehir dışına kurulan kampüs, aslında Amerikan icâdı, amerikangil bir moda. Ön plana çıkması, İkinci Dünya Savaşı
"...Söylediğine göre bu dramda, en büyük dileği hayatın kendisine yeşil bir balık kutusu bahşetmesi olan biri varmış; hani şu balık tutanların olta iğnesi, misina ve balık yemini muhafaza ettikleri yeşil, metal kutulardan. Bu insan yaşlanıyor, ömür geçip gidiyor; ta ki nihayet bir gün tanrılar insafa gelip ona bir balık kutusu bahşedene dek. Sonra oyuncu, elinde uzun zamandır beklediği hediyeyle sahnenin kenarına geliyor, kutuyu uzun uzun inceliyor ve derin bir üzüntüyle şöyle diyor: Bu tam yeşil değil."
Sayfa 187Kitabı okudu
Önemli Bulduğum Bazı Kavramlar (Bilmek Ve Olmak adlı kitabımdan alıntıdır) Bir insanın kendini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi için bazı kavramları ve olguları bilmesini zorunlu görüyorum. Bunlardan bazılarını aşağıda açıklıyorum. Özbilinç: özbilinç en genel anlamıyla kişinin kendi duygu düşünce ve davranışlarından haberdar olma halidir.
Reklam
Yalnız değildim. Kendimi bildim bileli yalnızdım ama bugün yanlız değildim; bugün hayatın öz çocuğu olmuştum ve hayat bana Yankı’yı getirmişti Hayat öz çocuğunun saçlarını okşamayı bıraktı, omuzlarına dokundu ve bir adamın kollarına attı. Bu delilikti ama benim de akıllımın yerinde olduğu söylenmezdi.
Gel gör ki bu hayatın anlamı yok, diye mi düşünüyorsun? Bu doğru değil. Hayatta o kadar çok şey var ki... ......buraya gelirken birden kar yağmaya başladı. Öylesine saf, hakiki bir mutluluktu ki... İlk kar... Eskiden dünyadan bu şekilde keyif alamazdım. Yapacak başka işlerim vardı, dikkatimi başka şeylere veriyordum. Dikkatimi bir insana veriyordum ve dünyayla meşgul olacak vaktim yoktu. Sonra o insanı kaybettim ve yerine bir dünya kazandım.
Her bana benzer yaratığa bakıyor ve soruyorum: Bu insan ne kadar ben? Ben ne kadar bu insanım? Kan bağı da dahil olmak üzere insanı insana bağlayan asli ve esasî bağlar yürürlükte mi? Eğer insanlar arasında hayatın idamesine hizmet edecek değerdeki geçerli bağlar varsa bize acı veren bütün zorlukların aşılabileceği inancı var içimde. Ama eğer bağlar asli ve esasî değilse zorlukların çoğalacağını ve beni nefes alamaz derecelere getiren sıkıntılara sokacağını görüyorum.
Ah bu arzularımiz
Strindberg in bir oyununu çok severdi. Rüya oyunu. Bu dramda, en büyük dileği hayatın kendisine yeşil bir balık kutusu bahşetmesi olan biri varmış; hani şu balık tutanların olta iğnesi, misina ve balık yemini muhafaza ettikleri yeşil, metal kutulardan. Bu insan yaşlanıyor, ömür geçip gidiyor ;ta ki nihayet bir gün tanrılar insafa gelip ona bir balık kutusu bahsedene dek. Sonra oyuncu , elinde uzun zamandır beklediği hediyeyle sahnenin kenarına geliyor, kutuyu uzun uzun inceliyor ve derin bir üzüntüyle söyle diyor. "bu tam yeşil değil."
Hiçbir şey unutulmuyor, kabul etmeli. Hayatın koca bir hafıza olduğu anlamına geliyor bu, öyle değil. Her şey hatırlanıyor demek de değil. olanlar, ardıllarının oluşunu etkiliyor demek bu ve hayat, hiçbir şeyin doğru dürüst hatırlanmadığı ve unutulmadığı bir çamur oluyor. Şekli de tadı da sürekli değişen biçimsiz bir heykel.
1.286 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.