"Edebiyat konusunda zor beğenen biriyim," dedi üstünlük duygusuyla. "Yazar olsaydım, insan ruhunu araştırmaya harcardım tüm gücümü ve Tolstoy'la Dostoyevski arasında bir yerlerde olurdum..."
Hiçbir kitap için bu ifadeyi kullanmak istemem, emeğe gerçekten büyük bir saygı duyuyorum ama bu kitaptan hiçbir fayda göremedim. Niye yazıldığını anlayabilmiş değilim. Gereksiz bir kitap. Heyecan yok, aksiyon yok, verilmek istenen bir mesaj fikrimce yok.
Rus asıllı Astaçev adında bir adam Paris'te yaşamaya başlar. Sigortacılık yaparak hayatını sürdürür. Bir "ıssız adam" versiyonudur, kızın birisini üzer, kız kendini öldürür, adam hafiflemiş hissederek tüm vicdansızlığıyla yolda yürür ve kitap biter. Bu kitap nasıl "The Literary Review"dan çeviri roman ödülü almış, aklım almıyor.
"Dostoyevski'ye özgü ruhsal bir yeraltından çıkan, metafizik boyutları içinde yüce ve acımasız yaşamı simgeleyen bu başyapıt.." ifadesi-ki bu ifadeye aldanarak kitabı almıştım-bile kitabın kendisinden daha edebi. Üslup basit, birçok dilbilgisi ve imla hatası var, konular arasında daldan dala atlamalar var. Bari bir anı ya da bir yaşanmışlığı, bir duyguyu azıcık da olsa irdeleseymiş. Çocuk kitapları gibi, şu oldu bu oldu diye yazmasaymış. Dostoyevski'ye özgü bir şeyler barındırsaymış içinde.
Kısaca, tavsiye etmiyorum.
"Düş kurardı o zaman ve düşleri -doğru dürüst düşlemeyi bilmeyen çoğu insanda olduğu gibi- saçma ve soyuttu, içinde yaşadığı gerçeklikten öyle uzaktı ki."
"Bana öyle geliyor ki insan bilgeliğinin çekirdeği ölümü duyumsamakta, sonu düşünmekte yatıyor; çünkü her şey anlaşılabilir, bu anlaşılmaz; her şey onaylanabilir, bu değil. "