ARİSTOFANES SÖYLENCESİ
Tarihöncesi çağlarda, insanlar dört elli ve dört ayaklı, yuvarlak yaratıklardı; gövdeleri bir daire oluşturuyordu. Zıt yönlere bakan iki suratlı bir kafaları vardı. Bu insanlar çok arsızdılar; tanrılarınsa böyle bir küstahlığa tahammülü yoktu. 0 yüzden Zeus ceza olarak onları ortadan ikiye ayırıp, her iki yarıyı birbirini aramaya mahkûm etti. İnsan diğer yarısını bulduğunda, “çift, aşk, arkadaşlık ve yakınlıktan sarhoş" oluyordu... Bu buluşma ve birbirinin kollarında eriyip gitme hali, bu ikiyken bir olma durumu “atalarımızdan kalma o ihtiyaç"ın tam ifadesidir... Bunun nedeni, insan doğasının bir zamanlar tek, bizimse bir bütün olmamızdır. Bu bütünlük arayışına aşk denir.
Var olduğundan beri insanoğlunun, pek azı sevindi: atalarımızdan miras kalan tek günahımız budur kardeşlerim!
Ve ne kadar iyi öğrenirsek sevinmeyi, o kadar kolay unuturuz başkalarının canını yakmayı ve onlara acı verecek şeyler düşünmeyi.
Elektrikli zillerin ya da dahili telefon sistemlerinin olmadığı, yani ancak kapımızın çalınabildiği dönemlerde, o kapı vuruşunun ta geçmişten, atalarımızdan bugünlere uzanan bir etkisi vardır. De Quincy, en iyi metinlerinden birini Macbeth’teki kapı vuruşu sahnesinden almamış mıdır? Kapı vuruşu, o “korkunç parantez”in sona erdiğini, yani suçun işlenip bitmiş olduğunu, “sıradan, gündelik yaşam” akışının yeniden başladığını ilan eder. Edebiyat bizi bazen kapıyı çalan (Bay Blake Cennette olduğu için, rahatsız olmasın diye kapıyı Bayan Blake açar) bazen de kapısı çalınan (Colerdige tam Kubilay Han’ı yazarken içeri girip dikkatini dağıtan o davetsiz misafir, Porlock’lu ziyaretçi gibi) durumuna düşürür. O beklenmedik ziyaretçi bir tür beklenti, bir güvensizlik, hatta endişe yaratır –oysa bir şey yoktur mutlaka ucunda, bazen kapıdaki, çalıp kaçan bir çocuktur.
^^Jack London dan ilk kitabım ve yazar hakkında araştırma yapmadan okudum. (genelde yazarlar hakkında küçük çapta bir okuma yaptıktan sonra kitaba başlarım. Kitabın ismi dikkatimi çekti ve buradan birkaç inceleme yazısıyla daha da depreşti.
Kitap gerçekten eğlenceli, akıcı, düşündürücü, bilgilendirici, sorgulatıcı bir üslupla yazılmış. Bu ilk
Haddini bilmeli kişi. Yerini, görevini... Bir Türk ile bir olma çabası kimin haddine? Atalarımızdan kalan töredir, “Başlının başını kesmek, dizlinin dizini kırmak!” Ancak bağlılık andı edip Türk’e saygılı olursa; onu koruyup kollamak da bize düşer.
Tarih öncesi çağlarda, insanlar dört elli ve dört ayaklı, yuvarlak yaratıklardı; gövdeleri bir daire oluşturuyordu. Zıt yönlere bakan iki suratlı bir kafaları vardı. Bu insanlar çok arsızdılar; Tanrılarınsa böyle bir küstahlığa tahammülü yoktu. Bu yüzden Zeus ceza olarak onları ortadan ikiye ayırıp her iki yarıyı birbirini aramaya mahkum etti. insan diğer yarısını bulduğunda, "çift, aşk, arkadaşlık ve yakınlıktan sarhoş" oluyordu... Bu buluşma ve birbirinin kollarında eriyip gitme hali, bu ikiyken bir olma durumu "atalarımızdan kalma o ihtiyaç" ın tam ifadesidir... Bunun nedeni, insan doğasının bir zamanlar tek, bizimse bir bütün olmamızdır. Bu bütünlük arayışına 'aşk' denir.