İşte, atâlet, tembellik, hareketsizlik, bir şey üretmeden yaşama vicdan tarafından bir adem, yokluk olarak hissedilir ve kanaatimce can ıkıntısı da bu yokluk hissinin bir ürünüdür. Vicdanımız can sıkıntısını bir uyarı olarak üretip çalışma, gayret, sa'y üzerine yaşamamızı talep etmektedir. Modern medeniyet ise sefahatle, günün gün etme, zevk ve eğlence düşkünlüğüyle vicdanda üretilen bu can sıkıntısını sadece geçici olarak oyalamaya çalışmaktadır. Bu gerçeği Namık Kemal "Atâlet içinde sefâhat mezaristanda kurulmuş bir meclis-i işret (içki meclisi) gibidir," şeklinde ifade eder.
Sayfa 131Kitabı okudu
Peki, tembellik, hareketsizlik, boş durma olan atâlet, neden vicdanda sıkıntı hissi uyandırır? Bu sorunun cevabı, adem yani yokluk kavramında düğümlenmekte. "Zirâ ki atâlet, vücud içinde adem, hayat içinde mevttir." Yani, atâlet varlığın içinde yokluk, hayatın içinde ölümdür. "Sa'y (çalışma, gayret) ise, vücudun hayatı, hem hayatın yakazasıdır (uyanıklık hâlidir) elbet."
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
Üstad çalışma ve tembelliğin hikmetini iyi anlatıyor
En bedbaht, en muzdarib, en sıkıntılı; işsiz adamdır. Zira atalet(tembellik) ademin(yokluğun) biraderzadesidir(kardeşidir); sa'y(çalışmak) vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır(uyanıkligidir) Hutbe-i Şamiye