608 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Daha önceleri sekiz cilt altında toplanan Kutsal İsyan, şimdi beş ciltte indirilmiş lakin sayfalar arttırılmıştır. Sitemizde her bir cilt ayrı bir kitap olarak algılanmış, oysa ki Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek hikayesi (kitabın bir diğer adı da bu) bir bütün olarak ele alınan bir ulusun gerçek kahramanlık hikayesini ayrıştıramayız, bir
Kutsal İsyan - 3
Kutsal İsyan - 3Hasan İzzettin Dinamo · Tekin Yayınevi · 199085 okunma
...Almanya'da naziler iktidara geliyor ve birdenbire çok kaliteli bir grup, işsiz kalıyor.Bunun için Philipp Schwartz önderdeliğinde İsviçre'de bir teşkilat kuruluyor ve işssiz kalan hocalar için dünyanın çeşitli yerlerinde iş aranmaya başlanıyor ve Atatürk'e müracaat ediyorlar.Atatürk, "Alanında en iyi olanları istiyorum." diyor ve Schwartz bir süre sonra bir liste ile Mustafa Kemal'in yanına geliyor. Burada diş hekimliği ile ilgili enterasan bir olay yaşanır.Atatürk'e teslim edilen listede büyük diş hekimi Alfred Kantorowicz'in üstü çizilmiş.Atatürk sebebini soruyor Schwartz, "Efendim, bu arkadaşımız diş hekimliği alanının en iyisidir, fakat ne yazık ki kendisi bir sosyal demokrattır.Şu anda Lichtenburg Konsantrasyon Kampındadır, bunu getiremeyiz.Reich Hükumeti bunu bize teslim etmez.Bu sebeple listenin ikinci sırasında olan arkadaşı size öneriyorum" diyor. Bunun üzerine Atatürk, "Sen onu bana bırak" anlamında bir şey söylüyor ve hemen Almanya'ya bir mektup yazılıyor.Profesör Kantorowicz isteniyor.Bu mektuba iki ay cevap gelmiyor.Schwartz zavallı, elindeki listeyle tekrar geliyor."Ekselans" diyor, "Zat-ı alinize arz ettim, vermezler bu adamı.Arzu ederseniz listenin ikinci sırasındaki arkadaşla irtibata geçelim." diyor.Atatürk, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ı çağırıyor, "Hemen Rich Hükumetine bir nota çek" diyor."İki ay mektubumuza cevap verilmemesi Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti'ne kasıtlı bir hakaret midir?" 48 saat sonra Prefesör Kantoroviç serbest bırakılıyor ve İstanbul'a geliyor. Kantorowicz geliyor ve Türkiye'de diş hekimliğinin kurucusu oluyor.
Reklam
’’Mesela Atatürk, gençliğe hitabesinde o muhteşem Türkçesiyle diyor ki : ‘’Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!’’ Ne güzel, ne köklü, ne mükemmel bir Türkçe. Atatürk’ün bu Türkçe’sine hayran olmamak mümkün değil.’’ ’’Atatürk 1938 yılında öldü. Bugün gençlik okuyup anlayamıyor. Otuz yıl önceki nesil de anlayamıyordu.’’
Her ikisinin de yazdıklarını kendi kağıtların dan okuyan Çavuş Ali Metin, her iki kağıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor : Hz.Peygamber ( SAV )Efendimiz, Hacı Bayram- ı Veli' ye diyor ki: "Mustafa'ya söyle, korkmasın sonunda zafer onların olacak." Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz.Peygamber Efendimiz(SAV), Hacı Bayram-ı Veli'ye bu sözleri söylerken gören o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri, "Mustafa Kemal" ve "Mustafa Fevzi'dir".
‘Saat 9’u 5 gece Atam Dolmabahçe’de gözlerini kapamış, bütün dünya ağlamış…’ Fakat nedense kimse anlamamış… Bir vukuat olunca, bir haksızlık olunca ve illa 10 Kasımlarda ‘Atam kalk gel, çık, kurtar bizi’… Oldu! Başka derdin? O bir kere kurtarmış, bize de yol göstermiş, nasıl yapman gerektiğini anlatmış. Senden de o çizgide yürümeni beklemiş,
Masal gibi "500. Fetih Yıldönümü" gibi hani birkaç gün sonra okulda kutlayacağız. Annemle babam bunu da beğenmiyorlar. "Bir memleket ki bugünkü medeniyet seviyesi ile değil de, 500 yıl önceki askeri zaferi ile övünmek ihtiyacı içine düştü..." diyor babam. "Ah Atatürk..." diyor annem
Sayfa 169Kitabı okudu
Reklam
Kocaseyit'in Hiç Bilinmeyen Anısı... Köyünde herkes onu öldü bilmektedir. Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür. Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası
Alman Kralı II. Frederick 1750 yılında Potsdam'dan geçiyor. Orayı çok beğeniyor ve 'Bana şuraya bir saray yapın" diyor. Ertesi gün adamları gidip bakıyorlar, Kral'ın beğendiği yerde bir değirmen. Adamlar kapıyı çalıyor, yaşlı değirmenci açıyor. - Buyrun? - Bizi Kral gönderdi. Burayı görüp çok beğendi, satın alacak. Kaç para? - Satmıyorum ki
Gelip geçen bir yağmurdu deme, arkadaşAtatürk,Atatürk mezarından geri gel.Mezara ben yatmak istiyorum.Atatürk'üm,arkadaş ölmeden önce ülkemizin deliğine bir kapı astı.Dedi ki:''Size bu kapıyı takıyorum, iyi yaşayın hikmet barışta.Geride size güzel bir dünya bırakmak istiyorum, kapıyı kapatın herkese açmayın.Önce kim olduğunu sorun.Beni hatırlayın, iyi yaşayın.''Biz uyurken, arkadaş ülkemizin kapısını kim açtı?Uzun elli demokrat kurdu.Bizim, arkadaş, kurt gözüne biraz korku salacak köpeklerimiz yoktu.Bak ,arkadaş, kim orada?NATO kiss me baby.Yeşil çorapları, kısa geceleri vardı.Bir rüzgar, arkadaş,mavi bir kuş bunu gördü ve yere düştü,kalbinde korku.NATO, arkadaş,Truman,silahları ,kitapları,Amerikan asker postalları, ordu çorapları, yeşil çoraplar rüzgarla kapımızdan girdiler.Kapıyı yapan öldü-ah Atatürk'üm ölen yıldızlar, kalbimin kuşu, sarı bülbül.Demokratlar, arkadaş,ah, nasıl dileniyorlar, bir çorap alıyor, bir Türk askeri veriyorlar.Yeşil çoraplara karşı bu gümüş çocuklar,arkadaş, o yabancı rüzgarla ülkemizin kapısından geri geri çıktılar. -Nereye gümüş kuşum? -Koreye, kardeş, anneme selam söyle, söyle ona, ağlamasın. NATO diyor ki: -Unhappy boyI need you,I want you -Do you need me? -Yes, love story Kore'de yağmur yağıyordu. Üç ölü Türk askerin kara gözleri yerde, arkadaş.Kore dünyasında çekik gözlü insanlar olduğuna hala şaşırmaya devam ediyorlardı.Ölmüş gümüş kuş.Irmakta kırılmış tüyler.Bir anne toprağa ağlıyor.Ana yüreğinde kırk çivi.
Sayfa 188 - Turkuvaz KitapKitabı okudu
Lenin'nin Devlet ve ihtilal adındaki eseri okununca, insanlığın mutlu olması için, yazarın ihtilalden başka çare görmediği anlaşılır. O kadar ki bu adam, Rousseau'nun aksine olarak, yazmaktan ziyade , yapmaktan hoşlanıyor.. Devlet ve ihtilalin son faslını yazmamıştır. "Bu bölümü yazmaya, vakit bulamadım, yaptım. Yapmak yazmaktan güzeldir. Son bölümü okumak isteyenler, Rusya'da yaratılan eseri gözden geçirsinler!" diyor.
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
Ben ki, devrik cümlelerle yazılan kitapları okuyamayan bir kimseyim. Şimdi beni bu kitapların başına çivileyen güç nedir, nereden geliyor? Sorularımın cevabını, Atatürk'ün çok doğru bir tespitinde buldum. Gazi Paşa diyor ki: Bir milletin iki ordusu vardır: Asker ordusu, irfan ordusu. Asker ordusu, vatanın hayatını kurtaran ordudur. İrfan, yani kültür ordusu, vatanın geleceğini kurtaran ordudur. Bu iki ordu çok önemlidir. Bana “bu iki ordudan hangisi daha önemlidir?” diye sorarsanız, kültür ordusu derim. Çünkü kültür ordusu, asker ordusuna neden bu vatan topraklarını sevmek, onun uğrunda çarpışmak, gerektiğinde kanını ve canını sevmek mecburiyetinde olduğunu anlatan ordudur. Bir milletin kültür ordusu, yeteri kadar kuvvetli olmazsa, asker ordusunun muharebe meydanlarında kazandıklarını, sulh masalarında kaybeder!"
Ben ki, devrik cümlelerle yazılan kitapları okuyamayan bir kimseyim. Şimdi beni bu kitapların başına çivileyen güç nedir, nereden geliyor? Sorularımın cevabını, Atatürk'ün çok doğru bir tespitinde buldum. Gazi Paşa diyor ki: Bir milletin iki ordusu vardır: Asker ordusu, irfan ordusu. Asker ordusu, vatanın hayatını kurtaran ordudur. İrfan, yani kültür ordusu, vatanın geleceğini kurtaran ordudur. Bu iki ordu çok önemlidir. Bana “bu iki ordudan hangisi daha önemlidir?” diye sorarsanız, kültür ordusu derim. Çünkü kültür ordusu, asker ordusuna neden bu vatan topraklarını sevmek, onun uğrunda çarpışmak, gerektiğinde kanını ve canını sevmek mecburiyetinde olduğunu anlatan ordudur. Bir milletin kültür ordusu, yeteri kadar kuvvetli olmazsa, asker ordusunun muharebe meydanlarında kazandıklarını, sulh masalarında kaybeder!" Bu, yerle gök arasını dolduracak kadar doğru bir değerlendirme.
''…Moltke güçlükle kaçabildi. Buna rağmen hatıratında diyor ki: ''Silâhlı milletin, en canlı örneği Türklerdir. Bu ülke köylüsünün orak, kâtibinin kalem, hatta kadınlarını etek tutuşunda, silâha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk, ata biner gibi oturur ve keşfe yollanan uyanık nefer gibi yürür. Silâhın ruha verdiği güveni her Türk'ün bakışında görmek mümkündür. O doğduğu günden beri silâhlıdır. Bundan dolayı hayata ve hadiselere güvenle bakmayı da öğrenmiştir.''
Resim