Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Anam ve kız kardeşim Akaretler’de 76 numarada ikamet ediyorlardı. Ben diğer bir ikametgâh arıyordum. Benim çocukluğumdan beri bir tabiatım vardır. Oturduğum evde ne ana, ne kız kardeş, ne de ahbap ile beraber bulunmaktan hoşlanmazdım. Yalnız ve bağımsız bulunmayı, çocukluğumdan çıktığım zamandan itibaren daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. Tuhaf bir halim daha var, ne ana, -babam çok erken ölmüş- ne kardeş, ne de en yakın akrabamın kendi zihniyet ve anlayışlarına göre bana şu veya bu tavsiye veya nasihatte bulunmasına tahammülüm yoktu. Aile arasında yaşayanlar pekâlâ bilirler ki, sağdan soldan pek saf ve samimi ihtarlardan kurtulamazlar. Bu vaziyet karşısında iki hareket tarzından birini seçmek zaruridir: Ya itaat, yahut da bu ihtar ve nasihatleri hiçe saymak. Bence ikisi de doğru değildir. İtaat nasıl olur? En aşağı benimle yirmi, yirmi beş yaş farkı olan anamızın ihtarlarına itaat geçmişe dönmek olmaz mı? İsyan etmek, faziletine, iyi niye-tine, yüksek kadınlığına inandığım anamın kalbini ve anlayışlarını altüst etmektir. Bunu da doğru bulmam.
Genç Mustafa Kemal Bey’in farkı, dehasıdır. Dehanın ne demek olduğunu tarif etmek mümkün değil, sadece yansımasından ve akışından dolayı onu hissedebilir ve gözleyebiliriz. Atatürk demek; dünyadaki bu önemli topluluğun 19. yüzyılını ve 20. yüzyılını takip edip sindirmek demektir.
Sayfa 11 - 2. Baskı, Mart 2023, İstanbul.Kitabı okudu
Reklam
Genç Mustafa Kemal Bey'in farkı, dehasıdır. Dehanın ne olduğunu tarif etmek mümkün değil, sadece yansımasından ve akışından dolayı onu hissedebilir ve gözleyebiliriz.
Türkiye'nin bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiye'ye ait olmadığını, bütün arkadaşlarımız ifade etmiş iseler de, bunu bir defa daha teyit etmek lüzumunu hissediyorum. Türkiye'nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye, azim ve mühim bir gayret
Gecenin ilerlediği saatlerde, yaveri Atatürk'e bir şifre getirdi. Atatürk raporu okudu, yüzünde acı bir ifade belirdi. Yavere, "Al bunu Fethi Bey'e götür," dedi. Yaver, zamanın Başbakanı Fethi Bey'in omuz başında durdu, bekledi. Oyunun en can alıcı yerinde rahatsız edilmekten sıkılmış görünen Başbakan, Yavere, "Ne var?" diye sordu. Kendine uzatılan raporu aldı, bir göz attı ve, "Sonra bakarız," diyerek raporu geri uzattı. Atatürk yaveri yanına çağırdı, "Şimdi de şifreyi İsmet Bey'e götür," dedi. İsmet Paşa'nın o sırada hükümette hiçbir vazifesi yoktu. Yanına yaklaşan yaverin elinden raporu aldı, bir göz attı, oyunu bıraktı, iskemlesini geri çekerek bir sigara yaktı ve raporu baştan okudu. Son derece düşünceli bir ifadeyle, raporu katladı ve yavere verdi. Atatürk her iki arkadaşının da davranışını dikkatle izlemişti. Dikkatini yeniden oyununa vermeden önce, arkasında durmakta olan Kılıç Ali, Atatürk'ün alçak sesle, "İşte İsmet'in farkı," dediğini duydu.
Sayfa 93 - Remzi KitabeviKitabı okuyor
Karadeniz gemisi, Avrupa'nın pek çok limanını dolaşarak Türkiye'yi tanıtma görevini üstlendi. Cumhuriyet'in ilanından üç yıl sonra Atatürk'ün önerisiyle hayata geçirilen Karadeniz gemisi Projesi, Atatürk'ün Türkiye'yi dünyaya tanıtacak bir proje yapılmasını istemesiyle 1926'da yola çıktı. Türkiye'yi tanıtan
Sayfa 17 - Business DergisiKitabı okudu
Reklam
Yeni genç Türkiye, Osmanlı mirasını devralmıştı. Bu Genç Türkler'in, Enver ve Talat Paşa gibi devlet adamlarından çok önemli bir farkı daha bulunuyordu; diplomasinin çok önemli bir silah olduğunu kavramışlardı. Beri yandan Mustafa Kemal Paşa bir organizasyon dehasıydı ve hukuktan da hiç ayrılmamıştı. İstiklâl Savaşı kumandanlarından Karabekir Paşa başta olmak üzere İsmet Paşa'da kanuna, kanuniyet ve meşruiyete uymak zorunluluk ve esastı. 23 Nisan'ı takip eden süreçte, 1876 Anayasa çerçevesi ve Meşrutiyet'in getirdiği çerçeve hiç kırılmadı.
"Eğer vatan denilen şey, kupkuru dağlardan, taşlardan, ekilmemiş sahalardan, çıplak ovalardan, şehirler ve köylerden ibaret olsaydı, onun zindandan hiçbir farkı olmazdı."
Sayfa 25 - Truva Yayınları
"Eğer, vatan denilen şey, kupkuru dağlardan, taşlardan, ekilmemiş sahalardan, çıplak ovalardan, şehirler ve köylerden ibaret olsaydı, onun zindandan hiçbir farkı olmazdı. "
"Atatürk'ten Seçme Sözler", Cahit İmer, sayfa 129Kitabı okudu
seyh sait gibi gerici yobazlar bu topraklarda ülke kurabilseydi dağ farelerinin afganistandaki kadınlardan bir farkı kalmayacaktı. bunlara medeniyeti özgürlüğü gösteren, hak veren Atatürktür. Bunların yatıp kalkıp Atatürke minnet etmesi gerekirken kadın yürüyüşlerinde Atatürkten sabiha gökçenden rahatsız oluyor heval. kadın yürüyüşlerini neden diyarbakır mardinde şırnakta yapmıyorsun ne işin var kadıköy beşiktaşta aq bölücüleri sizi.
Reklam
Etkin devlet, kamu hizmetlerinin yararı ile maliyetleri olan vergi yükü arasındaki farkı, yani net sosyal yararı maksimize edebilen idaredir. Ancak daha yüksek vergi yükü, daha küçük piyasa ekonomisi demektir. Bu noktalardan bakınca, Türkiye'nin vergi yükünü 1927'de %13,32'den 1934'de yani yedi yılda % 20,38'a tırmandırmasında; borç servis yükü ve devletçilik tercihinin itici güç olduğu ortaya çıkar. Vergilere ve dolayısıyla vergi yüküne devletçilik içerisinde verdiğimiz üçlü görev yani (a) kamu hizmetlerinin ve (b) kalkınmanın finansmanına ek olarak (c) sermayenin devletin (bürokrasi ve dolayısıyla Türk unsurunun) denetimine geçmesini sağlamak veya iktisadi milliyetçilik, aslında doğru bir hedefti. Ancak kullanılan yöntem yani devletçilik daha önce denenmemiş riskli bir modeldi.
Sayfa 94 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Demokrasi'nin halkın, halk için, halk tarafından yönetimi olmasının erdemi; halkın bütçe hakkına sahip olmasındandır. Osmanlı ile Cumhuriyet arasındaki maliye siyaseti açısından farkı yaratan -özellikle on senelik II.Meşrutiyet Dönemi bir tarafa bırakılırsa- birincinin saltanatı/devleti finanse ederek, ikincinin milleti/ekonomiyi kalkındırarak; egemenliğimizi idame ettirmeye çalışmalarıdır.
Sayfa 36 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Cumhuriyet ve Saltanat dönemi bütçeleri arasındaki farkı yaratan ilk kalem Saltanat'ın kaldırılması ile hanedanın ve saray giderlerinin tasarrufudur. Örneğin hazine-i hassanın ödeneği 1313 (1897) yılı için 882.550 Lira iken, toplam ödenek tutarı 18.429.411 Liradır. Yaklaşık Osmanlı Bütçelerinin % 4-5 Hanedan'a ayrılmaktadır. İstibdat Dönemi Osmanlı Bütçelerinde; eğitim ve sağlığa bütçede ayrılan ödenekler; Hazine-i Hassa-i Şahane'nin tutarının altında kalmaktadır. Buradan hareketle sosyal refah devleti harcamalarının, Hazine-i Hassaya/Hanedan'a ayrılan ödenekten düşük olduğu sonucu çıkarılabilir. Eğer durum böyleyse 150-200 kişinin refahı için harcanan tutarın milletin refahına tahsis edilenden fazla olduğu sonucuna varılabilir.
Sayfa 36 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Ey kahreman Türk kadını...
Türk milleti için en büyük talihsizlik, İslâmiyetin ARABİSTAN’da çıkışıdır: Cahiliyet devrinde Araplarda kadının kedi kadar değeri yoktu. İslâmiyeti kabulden sonra, adalet ve hakkın anıtlarından biri hâline gelmiş Hazreti Ömer bile, kendi öz kızı­nı kuma gömmemiş miydi? Oysa Türk obasında kız çocuğunun, erkeğinden zerrece farkı yoktu ve hatta kız,
Sayfa 84 - Kazancı KitapKitabı okudu
458 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.