YASAKLI KİTAPLAR LİSTESİ
Farklı ülkelerde çeşitli zamanlarda iktidarda bulunanlar tarafından siyasi, toplumsal, dinî veya ahlaki motivasyonlarla süresiz olarak ya da belirli bir süre için satışına, dağıtımına veya erişimine engel olunmuş, basılıp dağıtılmış olanlarının da toplatılmış olduğu kitaplar dünya üzerinde hep olmuştur. Birçok durumda
Necip Hablemitoğlu kimdir?
Türk Yakın Tarihi ile ilgili çalışmalar yapmış, alan çalışmaları yürütmüş, suikaste kurban gittiği 2002 tarihine kadar Ankara Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak 20 yıl boyunca Atatürk İlkeleri ve Devrim dersleri vermiş; aydın, vatansever bir bilim insanıdır.
18 Aralık 2002 de Köstebek kitabının çalışmalarına devam ederken evinin önünde silahlı saldırıya uğramıştır. Kimlerin yaptığı malûm olmasına rağmen failler bulunamamıştır (!)
Kitabı ise öldükten sonra eşi Şengül Hablemitoğlu tarafından bastırılmıştır.
Kitap Fethullahçıların önemli birimlerde başta Emniyet, İçişleri Bakanlığı olmak üzere yapılanmasını, faaliyet ve eylemlerini; kendilerine hasım olarak gördüklerinin ise nasıl tasfiye ettirdiklerini anlatıyor.
Uyarılar oldukça dikkat çekici. Adeta 5 yıl önce yaşadığımız darbe girişimini haber verip önlem alın diye bağırıyor. O yıllarda bunun farkında olan insanlara iftiralar atılıyor, montaj kasetler hazırlanıyor, haklarında sahte belgeler düzenleniyor,hızla görevlerinden uzaklaştırılıyor ya da daha pasif görevlere getiriliyor. Çünkü kimi kime şikayet ediyorsun. Dokunanın eli yanıyor.
Ben bu kitabı ya da bu konuları birilerinin gözüne soksak da ders alınacağını sanmıyorum. O tarikat gider bu tarikat gelir. Çünkü Türkiye Atatürk'ün yolundan uzaklaşalı çok oldu...
"Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir."
Kitaptan alıntı yapmadım. Bunun sebebi kitabın tamamı ile bir alıntı değeri taşımasıdır.
İçeriğinde Atatürk'ün hayatından bölümler, ilkeleri ve düşünceleri anlatılmaktadır. Atatürk'ü Atatürk yapan sözleri, vatanperverliği doğrultusunda bilim ve fene verdiği önemi, yalnız
Sinan Cemgil... Ulaş Bardakçı... Ömer Ayna...
Taylan Özgür... İbrahim Kaypakkaya...
Bu isimleri tanır mısınız?
Ya da daha bilinen isimler. Yusuf Aslan... Hüseyin İnan...
Deniz Gezmiş... ve niceleri...
Cihan Alptekin'de onlardan biriydi. Tamamı yoksul ailelerin çocuklarıydı. Tamamı hayat mücadelesinin içindeydiler. Tamamı kafası çalışan
Kitabın okunma rakamlarından anladığım kadarıyla kitap okuyucular tarafından bilinmiyor. Okunma rakamı gerçekten de çok düşük. Bazı ciğeri peş para etmez yazarların yazdıkları kitaplar kadar bile okunmaya sahip değil. Halbuki onlardan kat kat değerli bir kitap. Atatürk'ün yazmış olduğu bu eserde Cumhuriyet, Millet, Demokrasi gibi kavramlar
Cumhuriyeti, özgürlüğü ve hukukun üstünlüğünü savunan cesur ve aydın gazeteci Uğur Mumcu'yu 25. ölüm yıldönümünde saygıyla anıyorum. Mekanı cennet olsun. Uğur'lar olsun... Uğur'lar olsun...
melisababy.blogspot.com.tr
"Ben Atatürkçüyüm.... Ben, Cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den
Nietzsche bu eserini, Richard Wagner’le olan arkadaşlığı bittikten ve sağlık nedeniyle akademik yaşamdan uzaklaşmak zorunda kaldığı dönem sonrasında yazmış. Bir nevi olumsuzluklar ve çöküntü zamanına denk gelmiş, bu psikolojide yazılmış bir eser. Ancak, eser karamsarlık abidesi olarak anlaşılmasın, aksine iyimser görüşler daha hakim. Bu eser bir
Önceleri siyasi içerikli kitapları okumayı istemezdim. Siyaseti sevmiyorum çünkü. Bana “kargaşa, nefret ve saygısızlığı” çağrıştırır hep. Kendime göre bir görüş ve düşüncem vardır. Ama bu kitap ve öncesinde okuduğum Eren Erdem’in “İç” kitabı, siyasi kültür bakımından bana çok şey kattı. Bilmediğim çok şey olduğunu farkettim.
“Bahriye”yi
Halka durmadan söylevler veriliyor, demokrasi ilkeleri açıklanıyordu. Henüz ne olduğu pek bilinmeyen büyülü “meşrutiyet” kelimesi herkesin ağzında dolaşıyor ve sanki cennet vaat ediyordu. Böylece yeni bir çağ açılmıştı.
"Aslında Nâzım Hikmet'in yaşamı boyunca savunduğu değerler Atatürk'ün de temel ilkeleri olmuştur. Şimdi, "yurtta barış, dünyada barış"... Bu Nâzım'ın da ideali... ''Bir ulusun kurtuluşu için olmadıkça savaş cinayettir''... Bu Nâzım'ın da yaşamı boyunca uğruna şiirler yazdığı bir gerçek. Atatürk hiçbir zaman intikamcı bir duyguya sahip olmamıştır. Öyle ki; kendisine suikast düzenleyenlere bile affedici olmuştur. 150'likler olayında, sonunda affetmeyi seçmiştir... O nedenle Nâzım Hikmet'le sanattan dünya siyasetine kadar her şeyi konuşabilecekleri sofralar olurdu... Kaldı ki, Atatürk'ün büyük kavgası cehaletleydi..."
Sayfa 106 - Nazım Hikmet'in hayatını "Hava Kurşun Gibi Ağır" adıyla romanlaştıran yazar Hıfzı Topuz'danKitabı okudu
Kızıl Goncalar ve Kızzıl Kurtlar
Aynı tip senaryo, birbirinin kopyası hikayeler seyretmekten gına gelmiş midir bilmiyorum ama vakti çok, işi yok seyirci kitlesi için dizi dizi diziler, birbirini izler ve hayat böyle geçip gider.Hemen her dizide birbirinden kopuk aileler vardır. Hemen her dizide ya annesi, ya da babası bilinmeyen, evlatlık edilmiş
Orman Bakanlığı'na ait kuruluşlarda "din eğitimi" kampları düzenleniyor. Polis bu "gerçeği" Vali'den bile gizliyor. "Yalan" bilgi veriyor.
Sivas'ta yanarak ölen karikatürcü Asaf Koçak'ın cenaze namazını kıldırmayı Yerköy'deki imam ve müftü reddediyor. Ankara'nın göbeğinde bir büyük caminin imamı, Sivas olayında "köktendinci"lerin katkısından söz eden Başbakan Yardımcısı'na verip veriştiriyor.
Sağlık Bakanlığı'na bağlı meslek okullarında, "şeriatçılık" ve "Atatürk düşmanlığı" eğitimin temel ilkeleri haline geliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okulların önemli bir kesimi, "din eğitimi" öğretmenlerinin yönetimine terk ediliyor.
Devleti "dinci güçlerden korumak" için kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı; giderek devleti "dinci güçlerin emrine sokmak" işlevini üstleniyor.
Her yıl, imam-hatip liseleri ile Kuran kurslarında yaklaşık 800 bin kişi "dini eğitim"den geçiyor.
"Bilgili, çağdaş kafalı" din adamı yetiştirmek amacıyla kurulan imam-hatip okulu mezunlarının sadece yüzde 10'u Diyanet İşleri örgütünde görev alırken, valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, yargıçlar, savcılar, öğretmenler arasında "dinsel eğitim" kökenlilerin oranı hızla artıyor.
Milli Eğitim, Sağlık, İçişleri ve Orman bakanlıklarındaki "dinci kadrolaşma" artık saklanamaz hale geliyor.