Demokratlar kendilerini toplumlarını anlayan ve halk için en iyinin ne olduğunu bilen toplumsal mühendisler olarak görüyorlardı ki bu, Kemalist ‘Halk için, halka rağmen’ düsturuyla uyumluydux CHP’nin Türkiye’nin kuruluş yıllarında çok büyük bir hizmet gerçekleştirdiğini ama artık anakronizme düştüğünü, halkla ve ihtiyaçlarıyla temas hâlinde olmadığını düşünüyorlardı. Muhalefetteki CHP’nin, dolayısıyla artık resmî muhalefet rolünü oynayarak Türk ekonomisini ve toplumu Demokrat Parti tarafından dönüştürülürken seyretmesini istiyorlardı. Demokrat Parti’den daha fazla din özgürlüğü isteyerek ayrılan bir hizbin 1948’de kurduğu Millet Partisi’ne gelince, onlar da artık gereksizdi, çünkü DP dinî faaliyetleri serbestleştirecek, Türk halkının manevî ihtiyaçlarını karşılayacak yasalar çıkaracaktı. 16 Haziran 1950’de, iktidara geldikten yaklaşık bir ay sonra, ezanın yeniden Arapça okunmasını mümkün kılan bir yasa çıkardılar, çünkü ezan Haziran 1941’den beri Türkçe okunmaktaydı. Demokratlar ayrıca anyasa metninin dilini de Osmanlıca’ya yaklaştırarak Atatürk döneminin güncellenmiş Türkçe’sinden uzağa çektiler ve Türkiye’nin Osmanlı geçmişiyle yakınlaşmaya başladılar. Hâkim olmaya başlayan Soğuk Savaş ve anti-komünizm havasında, soldaki tüm partiler yasadışı ilân edildi, bunların önemli üyeleri ya hapsedildi ya da sürüldü. Komünist bir şair olan Nâzım Hikmet ülkeden kaçıp Sovyet blokunda yaşamak zorunda kalırken, solcu yazar Sabahattin Aki, CHP iktidarının son yıllarında devletin istihbarat birimlerinin içinde olduğu iddia edilen tertip sonucunda bir kaçakçı tarafından öldürüldü.
Sayfa 114 - PdfKitabı okudu
ÜNAL YALTIRIK Diyarbakır'da İlkokul 8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz? Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım. Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?
Reklam
Azerbaycan'daki Türk milliyetçileri ve subayları, özellikle Halil Paşa, Mustafa Kemal'in talimatları üzerine Bakû'deki Komünist Parti'yle ilişkiye geçer ve Azerbaycan'da bolşevik yönetiminin kurulmasında önemli rol oynarlar. Hatta Bolşeviklere daha geniş bir halk desteği sağlamak için miting bile düzenlerler.
Sayfa 83 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Birinci Büyük Millet Meclisi içinde veya devresinde, başlı­ca dört komünist partisi veya hareketi dikkati çeker. Bunların biri yarı gizli, diğer ikisi de açık ve resmi parti hareketleridir. Bu hareketlerin sıraya göre isimlerini verelim: 1 - Yeşil Ordu hareketi (yarı gizli) 2- Türk Komünist Partisi (gizli) 3- Halk iştirakiyun Partisi (açık) 4- Türkiye Komünist Partisi (açık ve resmi)
Atatürk, Hitler, Mussolini ve Stalin'le de kıyaslanamaz. Onlardan apayrı bir kişiliğe sahiptir ve onlardan apayrı bir sistem ortaya koymuştur. Bununla birlikte Türkiye'deki tek parti uygulaması da hiçbir zaman "Faşist-Nazi-Komünist tipi bir diktatörlük biçimi almamıştır." Atatürk kendine özgü sistemini bu rejimlerden korumaya ve onlardan ayrı tutmaya çalışmıştı.
Sayfa 20
_İslam, ezilen insanların ideolojisidir. _Sihirli bir el Batı’yı dünya haritasından silse, petrol zengini halklar deve sırtında vahadan vahaya gitmekten öte ne yapabilir? _Bir lokantada yemek yerken istediğinizi seçebilirsiniz ama menünün dışına çıkamazsınız. _Kavga, operasyonun kurbanları arasındadır. _Düşüncesinin doğruluğundan şüphe eden
Reklam
_Devlet, milletin kendisidir. Milleti, idare edenler devlet değildir. Çünkü irade milletindir. Millet, asildir. Millet işlerini yönetenler, onun temsilcileri olabilir. Bu sistemin uygulanmasında göz onunde bulundurulacak en onemli nokta, milletin siyasi, sosyal, eğitim ve gelişme derecesidir. _Devlet, her parcası diğerinin gorevini hazırlayan veya
1933 ve sonrasında yurtdışından türkiyeye gelen bilim insanlarına dair.
1933’ten sonra Türkiye’ye, içlerinde mesleklerinin dünyada en iyisi olanlar dahil, pek çok ünlü bilim ve sanat adamı geldi. Türk tıbbı, bu değerli “beyin göçü”nden en çok yararlanan bilim dalıydı. Türkiye’den ayrıldıktan sonra, ününü ABD’de daha da artıracak olan Operatör Rudolf Nissen, jinekolojinin dünyadaki ilk öncülerinden Wilhelm Liepman,
Sayfa 393 - Cumhuriyet Dönemi Türk Ansiklopedisi, İletişim Yay., 3.Cilt, s. 664-665Kitabı okudu
_İslamı akıl ve hoşgörü dini sayanlar kuranı mutlaka okumalı. Şeriat yalnızca bir inanç işi değil, binlerce yıllık ilkelliklerin, cinayetlerin, terörün, işkencenin kaynağıdır. Kuran Allah sözüyse kölecilik, cariyelik, küfürler, kısas-kan davası niye? _Bir şeyin "insanlık dışı" olması, islamcının umurunda değildir. Elverir ki "islam
Kemalist devrim bir geçiş için tek yetkili olmak zorundaydı.
Tek partili sistemlerin ancak diktatörlükle bağdaştığı genel bir kanıdır. Komünist ve faşist tek partiler, bu kanıyı doğru­layan örnekler olarak görülür. Ama bu durumun çok ünlü ve önemli bir istisnasını "Kemalist Tek Parti" modeli oluşturmak­tadır. Kemalist tek parti CHP ile komünist ve faşist tek parti­ler arasındaki fark yalnız ideolojik düzeyde görülmez. Hedefi yansıtan ideolojik farklılık, Kemalist tek partinin yapısında ve devlet içinde oynadığı rolde de önemli farklılıklar yaratır. Kemalist tek partinin görevi, toplumu çoğulcu bir demok­rasiye hazırlamatı. Tek partili sistem, sürekli değil, sadece bir geçiş dönemi için öngörülmüştü. Başlangıçtaki memur-eşraf komiteleri görünümündeki "ocak" örgütlenmesine dayalı yapısı, totaliter partilerden çok kitle partilerine benziyordu. Partinin kapısı herkese açıktı. Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı yapıtında bu durumu şöyle anlatıyor: "Onun partisine, tek parti adını verenler yanılmaktadırlar. Halk Partisi en koyu gericilikten en ileri fikre kadar bütün eği­limleri, itiraz edilmez bir prensipler disiplini içinde dizginle­meye çalışan bir karma-parti idi. Bu karma-parti içinde bizler yabancı idik ve yadırganırdık. Atatürk'e: - Davaya inanma­ yanları tasfiye ediniz, inananları etrafınızda toplayınız gibi telkinlerde bulunduğumuz çok olmuştur." Başka bir deyişle, Atatürk' ün tek partisi, dışında bulunma­yan çoğulculuğu içinde taşıyordu. Geleceğin muhalefeti ve daha sonraki demokratik iktidarı da, gene oradan çıktı.
Sayfa 296Kitabı okudu
Reklam
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
TEK PARTİ Rejim niye tek partiydi? 1930'ların dünyasına bir bakalım; nerede var o çok partili demokrasiler ve nasıl bir şey? Bernard Lewis, Viyana'daki demokrasi forumunda o müstehzi ifadesiyle kurşun gibi bir laf söyledi ve Avrupalı muhatapları hiçbir şey diyemedi; Lewis, "Demokrasi İngilizce konuşan milletlerin rejimidir"
"atatürk olmasaydı da demokrasi gelirdi"
" Demokrasi gelirdi" diyenler de var. Demokrasi ithal gelmez. İstanbul'da sendika kurulmuş, Komünist Partisi varmış, filmler varmış.. Bunlarla bir topluma demokrasi gelip yerleşmez. O ihtiyacı hissedip demokrasiyi kendin tesis etmelisin. Yirmi yaşındaki üniversiteli genç bazı filmleri görmek istiyorsa iyidir. Sansür orada çatlamıştır. Ama millette talep yoksa sen o filmi getirip göstersen ne olur, değil mi? Demokrasi mahalli tefekkürün kaynaması, mahalli mües­ eselerin gelişmesidir. Bu zannedildiği kadar kolay değildir. Demokratik çalışmanın mesaisi akşam saat beşte bitmez. Propaganda da akşam beşten sonra meyhanede başlamaz. Bu süreç uzun, sistematik ve son derece can sıkıcı bir faaliyettir. Demokrasi adına parti çalışması yapmak demek, birtakım kişilerin evden kaçmak için kullandığı bir şey de değildir.
Sayfa 109 - timaş yayınları
“İttihat ve Terakki başlangıçta istibdada karşı işçilerin ve diğer ezilen kesimlerin yanında görünerek onlarla iyi ilişkiler kurmaya özen göstermişti. Parti halkın duygu ve ümitleri üzerinden iktidara gelirken birçok kimse de ülkenin tüm sorunlarının çözüleceğini ve kendilerini mutlu bir yaşamın beklediğine inanmıştı. Fakat sonucu tam bir hayal kırıklığı idi.”
Sayfa 36
“Ülke bütünlüğünün korunmasından yana gayrimüslimlere güvenemeyen İttihat ve Terakki de bir süre sonra Türk ulusçuluğuna kaydı. Böylece Osmanlı toplumunda 1908 devrimi ile doğan ve gelişen birlik ve dayanışma ruhu kayboldu. Parti, ülke bütünlüğünü korumak ve ayrılıkçı akımlarla mücadele etmek için giderek sertleşmeye başladı. Bu sertliğin dozunun zamanla artarak despotizme dönüşmesi, özgürlük ve demokrasi yanlılarını ciddi biçimde rahatsız etti.”
Sayfa 44
Resim