Yüzümde gülümsemeyle merakla okuduğum şahane bir kitap Kum tefrikaları... Çok az bahsetmem gerekirse Doktor Mithat Suruç ta görevini ifa ederken İstanbul'dan bir telefon gelir. İsviçre de yaşayan büyük halası Yurdanur ölmüştür ve Kandilli de ki evi ona bırakmıştır. Apar topar İstanbul'a gider doktor Mithat evde dolanır anıları canlanır filan tayyareci eniştesi Şevket Kemal beyin odasında günlük bulur Murat hoca ile günlüğü okumaya başlarlar. Okudukça bambaşka yerlere savruluruz hep birlikte... Satır aralarında doğuda doktor olmanın başa neler getirdiğini, Suriye nin sınırında doktor olmanın zorluklarını, ama en çokta ölümü, hayatı, yalnızlığı, boşluğu öyle güzel anlatmış ki bazen onun gibi sövüyorum, bazen bir tabak meftune de buraya gönder diyorum, bazen çölün kumları doluyor ağzıma, mavi at Sasimus un sırtına atlıyorum ve yüz otuz üç damla su ile kalıyorum öylece. Salonun tam ortasına bir sandalye çekip oturuyorum ve düşünüyorum...
Bizi bize öyle güzel anlatmış ki bolca altını çizdiğim, sürükleyiciliği ile elimden bırakamadığım bu kitabı okumayanlara şiddetle tavsiye ediyorum.
Kitabı okuyanlara sormak istiyorum ailenin haricinde yüz otuz üç damla suyu dağıtsaydınız ilk sırada kim olurdu? Benim tabiki ATATÜRK.