Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Her şey bu kadar açıkken, Yalçın Küçük, hiç utanıp sıkılmadan Atatürk'ün Adana'daki Yıldırım Orduları Komutanı olduğu dönemdeki gelişmeleri çarpıtmıştır. Küçük, "Mondros Bırakışması'ndan sonra Mustafa Kemal Paşa'nın birliklerini bırakarak kuvveti olmayan bir general... kendini kızağa aldırmış bir kamu görevlisi olarak,
"Hayatta en kolay şey, insanın büyük iddialarda bulunmasıdır, kendi nefsine ve işlerine olduğundan fazla kıymet vermesidir."
Sayfa 441Kitabı okudu
Reklam
"Mim Mim Grubu'yla sürekli iletişim içinde bulunan Mustafa Kemal ise 'Nuh' takma adını kullanmıştır. 'Nuh', aynı zamanda Mim Mim Grubu'nun parolasıdır."
Sayfa 367Kitabı okudu
"20. yüzyılın başlarında kimileri Arap çöllerinde, kimileri Turan ellerinde gelecek ararken bir adam, bir genç subay Anadolu'yu savunmaktan söz etmiştir..."
Reklam
Bir gün Fransız Büyükelçisi Şarl dö Şambrön, Atatürk'e, Büyük İskender'in doğduğu yerin yakınlarında doğduğunu hatırlatınca Atatürk ona şu yanıtı vermiştir: "Benzeyiş orada durur. İskender dünyayı fethetti, ben etmedim. O bu fetihleri yaparak kendi yurdunu unuttu, ben hiçbir vakit kendiminkini unutmayacağım."
Cemal Paşa'nın Afganistan faaliyetleri Birinci Dünya Savaşı mağlubiyetinden sonra Cemal Paşa, 1920 yılı Mayıs ayının son günlerinde Moskova'ya gelmiş ve Sovyet Rusya Hükümeti'ne gizli bir teklif sunmuştu. Afganistan'a gidecek ve orada İngiliz karşıtı bir yapılanma oluşturarak Hindistan'da ayaklanmalar başlatacaktı. Bu
Ali Fuat Cebesoy, anılarında, Mustafa Kemal’le tanışmasını ve onun hakkındaki ilk izlenimlerini şöyle anlatmıştır: “İçeriye on yedi on sekiz yaşlarında sarı saçlı, parlak mavi gözlü, sarı bıyıklı, pembe yanaklı zayıfça bir çocuk girdi. Giydiği şık Harbiyeli elbisesini düzgün bedenine pek yakıştırmıştı. Vakurdu... Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 9.
Sayfa 464
İsmet İnönü anılarında, kendisiyle, Atatürk’ün diğer silah arkadaşları arasındaki en önemli “farkı” şöyle açıklamıştır: “(Onlar da) reformcu kimselerdi; ama Osmanlı reformcusu idiler. Ben dahil hiçbirimiz reformculukta Atatürk metotlarını daha önce görmüş, düşünmüş, benimsemiş değiliz. Atatürk metotları meydana çıkınca ben sükunetle vaziyeti değerlendirerek halin, zamanın tedbirleridir diye düşünmüşümdür. Atatürk’le konuşmalarımızda, yapılabilirse bu şimdi yapılır dediği zaman, benim inanmam ötekilerin korkması... Farkımız bundan geliyor...”
Sayfa 461
Reklam
Anadolu’ya Geçiş Kararı
Mustafa Kemal, “neden altı ay İstanbul’da kaldığını” anılarında şöyle açıklamıştır: “Verilmiş bir kararım varken onu neden hemen uygulamıyorum? Ben de hemen söyleyeyim ki, ağır ve kesin bir kararın doğruluğuna inanmak için durumu her köşesinden değerlendirmek lazımdır. Ağır ve kesin karar uygulanmaya başlandıktan sonra, ‘keşke şu tarafını bu tarafını da düşünseydim, belki bir çıkar yol bulurduk. Yeniden bunca kan dökmeye bunca can yakmaya ihtiyaç kalmazdı’ gibi tereddütlere yer kalmamalıdır. Böyle bir tereddüt karar sahibinin vicdanında kanayan bir nokta olur ve onu yaptığının doğruluğundan da şüpheye düşürür. Bundan başka, beraber çalışacak olanlar, yapılandan başka bir şey yapılmak ihtimali kalmadığına inanmalı idiler. İşte benim mütareke sırasında dört beş ay İstanbul’da kalışım, sırf bunun içindir.” Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, s. 111.
Sayfa 341
Şişli’deki O Ev
“Kurtuluş ekibi”, daha çok Mustafa Kemal’in, gündüzleri perdeleri hiç açılmayan, geceleri ışıkları sabahlara kadar hiç sönmeyen Şişli’deki evinde oluşturulmuştur. Kurtuluş Savaşı’nın başlamasında o üç katlı evin çok “gizemli” bir yeri vardır. Mustafa Kemal, Şişli’deki o evde yapacaklarını düşünürken, işgal İstanbul’unu şöyle gözlemlemiştir: “Şişli’deki evimde vaziyeti düşünüyordum. İstanbul sokakları İtilaf ordularının süngülü askerleriyle doluydu. Boğaziçi, toplarını sağa sola çeviren düşman harp gemileri ile mavi suları görülmeyecek kadar örtülmüştü. Herkes ancak gündelik ihtiyaçları için evlerinden çıkıyor; yollarda hatır ve hayale gelmeyen hakaretlere uğramamak için caddelerin duvar diplerinden büzülerek, eğilerek ve korkarak gidip geliyordu. Her türlü ihtiyatlara rağmen, her türlü saldırış ve sataşma sahneleri eksik değildi. Koskoca İstanbul ve yüz binlerce halkın sesleri kısılmış haldeydi. Çok şaşılacak şeydir ki, ayaklar altında çiğnenen bir şehirde, hâlâ bir saltanat, bir hükümet, bir varlık bulunduğunu sananlar vardı.”
Sayfa 372
Şişli’deki O Ev
Rauf Orbay’ın anıları da Şişli’deki evin önemini doğrulamaktadır: “Mustafa Kemal Paşa, birkaç gün kaldığı ‘Pera Palas’tan sonra Halep’ten tanıdığı bir Hıristiyan Arap’ın Beyoğlu’ndaki apartmanına (Fansaların evi) oradan da Şişli’deki eve gitti. Burada da geleni gideni eksik olmamakla beraber, en yakın ve mahrem arkadaşları olarak yine Ali Fethi, İsmail Canbolat ve ben vardım. Hemen hemen her gün buluşur, toplanır, konuşur; daha doğrusu dertleşirdik. İstanbul, artık sokaklarında dahi rahat dolaşıp nefes alınamayan bir şehir haline gelmişti.” “Biz Şişli’de şimdi müze olan evin orta katında, perdeleri daima inik duran odasında baş başa vererek işte bu ruh haleti içinde dertleşirken...”
Sayfa 374
Şişli’deki O Ev
Ali Fuat Cebesoy’un anılarındaki bazı satırlar, Şişli’deki evin önemini çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir: “Mustafa Kemal Paşa’nın Şişli’deki evinde yaptığımız sohbet ve müzakerelerden milli direnişi Anadolu’dan idare etmenin kolay olmadığını anlamıştık. Birçok yüksek mevki sahibi kişiyle görüşülmüş ve konuşulmuştu. İçlerinde yalnız eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf (Orbay), Jandarma Genel Komutanı Miralay Refet (Bele) beylerle, bazı fırka komutanları, erkan-ı harp reisleri Anadolu’da bilfiil görev almayı kabul etmişlerdi. Diğerleri, aynı cesareti gösteremiyorlar, tereddüt ediyorlar, türlü türlü görüşler ileri sürüyorlardı.” Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s. 56.
Sayfa 373
Ben :d
Sahi!...İstanbul kurtarıldığında, işgalci İngilizlerle birlikte kaçan kimdi?...
Sayfa 183 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.