Papa Eftim'in vefatı Türk basınında geniş çapta yer bulur. 19 Mart 1968 tarihli Milliyet gazetesi Papa Eftim'in ölümü ile ilgili bir yazısında bu büyük dava adamından şöyle bahseder:
"Yanık yüzlü, temiz yürekli, kadife bakışlı bu Orta Anadolu çocuğu Ortodoks olarak doğmuştu. Büyük din cereyanlarının çatıştığı Küçük Asya'da
Türkiye'de genellikle Kerkük Türkleri olarak bilinen Irak Türkmenleri ile ilgili ne çok ciddi bir politika olmuştur ne de çok ciddi bir bilgi. Türkiye Cumhuriyeti'nin Musul-Kerkük politikası başta Afet inan olmak üzere yakın çevresine "Elime geçen ilk fırsatta Musul'u ve Kerkük'ü geri alacağım" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatı ile son bulmuştur.
Baas Partisi'nin 1968'de iktidara gelmesi ile başiatılan Türkmenlere kültürel haklar politikası çerçevesinde Türkiye ile bölgenin ilişkisinde bir yoğunlaşma gözlenmiş, Türkiye'den bölgeye uzmanlar yollanmıştır. Bu arada bölgede Türkmenler arasında Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin kendilerini terk ettiği duygusu içinde, Türkiye'de kendilerine tek ilgi gösteren siyasal örgüt olarak gördükleri MHP'ye karşı bir ilgi gelişmiş, yoğun bir MHP'lileşme süreci başlamış, hatta bölgeye giden dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e Türk bayrakları ile sevgi gösterilerinde bulunan Türkmenler "Başbuğ Türkeş" diye tempo tutunca ortaya, hem Türk hem Iraklı yetkililer için zor bir durum çıkmıştır.
Din, kedinin pisliğini örttüğü toprak
olmamalıdır.
☆
"Hakiki bir müslüman, samimi bir mümin hiç bir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir." Said-i
#OsmanBalcıgil
#İpekSabahlık 470 sy
"Yapmamız gereken, kadınları bilinçlendirmek, onları eğitmek ve daha fazlasını ancak isteyerek elde edebileceklerini anlatmak. "
"Kadının varlığına katlanamayan zihniyet , elbette onun yazmasına, okumasına, düşüncesine de karışır."
“Güzeli anlatabilmek için çirkini, geceyi tarif
Atatürk'ün 1871'de doğan kardeşi Fatma, 1875'de veremden ölmüştür, 1874'de doğan Ahmet ve 1875'te doğan Ömer 1883'de aynı günlerde kuşpalazından (difteri) ölmüşlerdir, 1889'de doğan kız kardeşi Naciye'yi, kırk günlük iken dadıları Rabia Hanım yere düşürür ve kızın ayağı kırılır. O günün irnkânlarına göre tedavi edilir. Ailenin bülbül dedikleri Naciye 1901 yılında vefat etmiştir. Çok sevdiği kız kardeşi Naciye'nin vefatı Atatürk'ü çok üzmüştü. Ertesi günü Naciye'nin mezarı başına gitmiş, saatlerce orada oturmuş, onun sevdiği bir türküyü yavaş yavaş söylemiş ve kendisini tutamamış, kız kardeşinin mezarını göz yaşlarıyla ıslatmıştı. Atatürk "Kardeşlerimin arasında en çok sevdiğim Naciye idi. Çocuk yaşının üstünde hisli, duygulu ve öğrenmeye meraklıydı. Ben Harbiye'ye giderken kitaplarımı istemişti. Annemden onu okutmasını istemiştim. Ne ablam Fatma'yı, ne ağabeyilerim Ahmet ve Ömer'i hatırlamıyorum. Son ikisi aynı yıl 1883'de ben iki yaşındayken ölmüşler. Naciye, annem gibi sarışın, mavi gözlü, duru beyaz tenli idi. Tipik bir Yörük kızıydı. Makbule'ye hiç benzemezdi."
Hayatta kalmış olan 1885 doğumlu tek kardeşi, çevresinde "Büyük Hanım" olarak hitap edilen, Makbule Atadan, 18 Ocak 1956 tarihinde Ankara'da kanser hastalığından vefat etmiştir.
Atatürk'ün vefatı (zamanın lisanında "ebediyete intikali") üzerine bir yıldır devletin her şeyinden el çektirilmişken "oybirliği ile" cumhurbaşkanı seçildi.
Abdullah Azzam adlı mal değneği tarafından yazılan bu kitap laik türkiye cumhuriyetine ve bu cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'e islam dini ve müslümanlık düşünceleri adı altında mesnedsiz hakaretlerle, hezeyanlarla dolu.
Abdullah Azzam adlı mal değneği içinde laik türkiye cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk'e karşı
Yakup Kadri'nin kaleminden kâh doğrudan, kâh dolaylı yollardan fakat bir şekilde hep ucundan kıyısından ya da tam merkezinden, 45 yıllık siyasi hayatını kaleme aldığı bir anı kitabı.Biraz da acı kitabı.Neden acı? Bu acı siyasi çekişmelerin, egonun insanı bazen ne kadar kör edebildiğinin, ben merkezciliğin, sessiz çığlıkların acısı biraz
Astronotunuz şu gönderinizi silmişsiniz; i.hizliresim.com/742sjcl.png gönderinizdeki yazınıza eklediğiniz Mustafa Kemal Atatürk görseli ile aklınızca iğneleme yapmaya çalışmışsınız. size paylaşıp sildiğiniz gönderinizdeki görsel ve o zamana dair vuku bulan birkaç şeyi iletmek için yazıyorum bu iletiyi. umarım sonuna
Mustafa Kemal'in doğumundan, Samsun'a ayak bastığı güne kadar olan olan dönemi anlatan, Ulu Önder'in hayatına dair birçok yeni bilgiler edindiğim eser...
Selanik'te Ahmet Subaşı Mahallesi'nde doğduğu evdeki ortam... Ailesinin ekonomik durumunun iyi olmaması, babası Ali Rıza Efendi'nin memuriyet ve ticaret hayatında
Serinin ikinci kitabında artık ilan edilen bir Cumhuriyet rejimi var. Yıllarca savaşın içinde harap ve bitap düşmüş olan bir milletin yeniden doğuşunun hikayesi var. Ulu Önder'in çizdiği yolda memleketin her yönden kalınması için neler yapıldığı, kadınların yeni Cumhuriyet ile birlikte haklarını kazanıp müreffeh bir hayata geçiş aşamaları, Hatay meselesi, içeride yaşanan Şeyh Sait isyanı, Kubilay olayı ve Tunceli'de yaşananlara ilişkin gerçeklerin belgeleri ile anlatımları, kısaca Cumhuriyetin ilanından itibaren Ulu Önder'in vefatına geçen 15 yıllık sürede ülkenin nereden nereye kadar geliştiği, belki de yaşanan bir takım olaylar olmasaydı Cumhuriyet'in ne kadar büyük ve gelişmiş olabileceği, Ulu Önder'in vefatı ile birlikte çizdiği yolun çabucak terk edilmesi nedeniyle yaşananlara ilişkin kısa bir özeti de okuyacağınız bu kitabı her Türk gencinin mutlak suretle okuyup doğruları görmesi, Atatürk'ün emaneti olan bu Cumhuriyet'e yaraşan bir Türk genci olarak hareket etme bilincinin yeniden dimağlarımıza kazınmasını sağlamalıyız. Biten bir şey yok. Vazgeçmek yok. Tarihimizi doğru bilerek yeniden müreffeh günlere ulaşabiliriz. Bu yüzden çok çalışmalıyız ve Ata'mızın "Türk, öğün, çalış ve güven" sözünü aklımızdan çıkarmamalıyız.
Son olarak bir kez daha en yüksek ve kuvvetli bir sesle haykırarak söylemeyim ki "Ne Mutlu Türküm Diyene!"
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100.yılı muzaffer olsun
kitap adından da anlaşılacağı üzere ağırlıklı olarak Atatürk'ün 57 yıllık yaşamı içerisinde geçirdiği sağlık sorunları üzerinde duruyor. evet, bu konu üzerine yazılmış birçok kitap var ama bu kitabı o birçok kitaptan ayıran belli başlı sebepler var. öncelikle kitabın yazarı bir doktor, üstelik gastroenteroloji uzmanı bir doktor. ki bu
Atatürk'ün 1871'de doğan kardeşi Fatma, 1875'de veremden ölmüştür.
1874'de doğan Ahmet ve 1875'te doğan Ömer 1883'de aynı günlerde kuşpalazından (difteri) ölmüşlerdir. 1889'de doğan kız kardeşi Naciye'yi, kırk günlük iken dadıları Rabia Hanım yere düşürür ve kızın ayağı kırılır. O günün imkanlarına göre tedavi edilir. Ailenin bülbül dedikleri Naciye 1901 yılında vefat etmiştir. Çok sevdiği kız kardeşi Naciye'nin vefatı Atatürk'ü çok üzmüştü. Ertesi günü Naciye'nin mezarı başına gitmiş, saatlerce orada oturmuş, onun sevdiği bir türküyü yavaş yavaş söylemiş ve kendisini tutamamış, kız kardeşinin mezarını göz yaşlarıyla ıslatmıştı. Atatürk "Kardeşlerimin arasında en çok sevdiğim Naciye idi. Çocuk yaşının üstünde hisli duygulu ve öğrenmeye meraklıydı. Ben Harbiye'ye giderken kitaplarımı istemişti. Annemden onu okutmasını istemiştim Ne ablam Fatma'yı ne ağabeyilerim Ahmet ve Ömer'i hatırlamıyorum. Son ikisi aynı yıl 1883'de ben iki yaşındayken ölmüşler. Naciye, annem gibi sarışın,
mavi gözlü, duru beyaz tenli idi. Tipik bir Yörük kızıydı, Makbule'ye hiç benzemezdi." der