“Piyano çalmayı çok isterdim,“ dedi donuk bir sesle. "Şimdi piyanoya oturur, kelimelerle ifade etmekte güçlük çektiğim bütün duygularımı, acılarımı tuşlara dökerdim. Bazen şiddetli, bazen yavaş basardım onlara. Kim bilir ne ince ayrıntıları vardır o dokunuşların? Kelimeleri daha önce öyle kötü yerlerde kullanıyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygularıma dokunursa. Seslerin başka türlü bir dokunulmazlığı var.”
|Oğuz Atay, Tutunamayanlar
Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır. O zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu, yani öcü geliyor
Kitaba başladığınızda olayları anlayamıyorsunuz önce. Kim ne dedi, bu cümleyi hangisi söyledi, hangisine söyledi gibi ikilemlere düşüyorsunuz. Sonraki sayfalarda da o eşsiz üsluba alışana kadar bir içselleştiremiyorsunuz. Alışılmışın çok dışında bir anlatım tarzına böyle çat diye yekten girmek kolay olmuyor haliyle. Tutunamayanlar'ın en çok yarım bırakılan kitaplardan biri olmasının sebebini ben bu olarak görüyorum. Bırakmayın, yarım bırakmayın. Az bir sıkın dişinizi. 150-200. sayfadan sonra her şey yerli yerine oturuyor ve olayın içine girerek okumaya başlıyorsunuz ve Oğuz Atay'ın dünyasına girmiş bulunuyorsunuz ve bu kesinlikle isteyeceğiniz bir şey.