". Peygamberin putlara karşı resmi ve heykeli yasakladığını düşünüyorlardı. Oysa konu biraz araştırılsa, istam peygamberinin sadece kendi resim ve heykelinin yapılmasın istemediği ortaya çıkardı diye düşünüyordu ressam. Çünkü kendisi kısıtlı kaynaklarla da olsa bu bilgiye ulaşmıştı. İslam peygamberinin bu yasağı koyma sebebi ilerde kendi resmine ve heykeline tapınılmasını önlemekti..."
Ateş gibi yansan da buz gibi durmak ne demek bilemezsin.
Reklam
Sultan Abdülhamit...
"Beş sene önce İslam dünyası için pek çok ülkede kutsal sayılan ve kadınların giymeye mecbur olduğu çarşafı Halife sıfatıyla, İslama uygun olmadığı gerekçesiyle yasaklamıştı.."
Anlık duygu patlaması diyordu elindeki kâğıtta yazanlara... "Bulutlar dağıldı güzelliğinde, Güneş utanıp kayıplara karıştı. Ve sahipsiz kaldı gökyüzü. Sadece mavi kaldı renklerden, Zeytin zümrüte benzemediğinden..."
"𝐵𝑖𝑧 𝑏𝑢̈𝑙𝑏𝑢̈𝑙-𝑖 𝑚𝑢ℎ𝑟𝑖𝑘-𝑑𝑒𝑚-𝑖 𝑔𝑢̈𝑙𝑧𝑎̂𝑟-ı 𝑓𝑖𝑟𝑎̂𝑘ı𝑧 𝐴𝑡𝑒𝑠̧ 𝑘𝑒𝑠𝑖𝑙𝑖𝑟 𝑔𝑒𝑐̧𝑠𝑒 𝑠𝑎𝑏𝑎̂ 𝑔𝑢̈𝑙𝑠̧𝑒𝑛𝑖𝑚𝑖𝑧𝑑𝑒𝑛" Biz ayrılık bahçesinde yakıcı nağmelerle inleyen bülbülüz. Serin sabah rüzgarı bahçemizden geçse ateş kesilir, yanar.
Ah yarabbi, ne olur insan hiç but sıkıntıları duymadan yalnız aşkı duyabilse! Bu ne belli şey!Ateş gibi yakıyor içimi. rahat yok, kurtuluş yok bundan. birdenbire içime Dolan bu kaygılar, tasalar nedir? aşk bur hayat okulu, ama ne zor bir okul!
Reklam
Başlangns, Söz, Tanrı, Söz başlangıçta Tann'nındı Bugün, Her şeyin sonu, Tanrı'nın sonu, Tanrr'yla olmanın sonu. Bugün Ne Tanrı ne de ateş var. Dostlar, merhamet edin, yalnızhığımızın işkencesi yeter insanlar kendi görüntülerinin artıklarına ağlıyorlar. Bu büyük yalnızlık bize yeter.
Ateş gibi sıcak ve taş gibi sert aleti cinsel organımın dudaklarına yaslanmıştı. O an onu içime almayı nefes almaktan daha çok istiyordum. “Şimdi” diye inledim. “Şimdi.” Üzerinde çalışılmış bir kalça hareketiyle ta derinlerime daldırdı aletini ve yatağın yukarılarına itti beni.
Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç fark ettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yasa gelince anlarmış.
Zulme başvurarak yetimlerin mallarını yiyenler karınlarına doldurmak üzere ateş yemekten başka bir şey yapmazlar.
Reklam
-Her şey ateş pahası!
Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Bir çocuksun sen, bedeviler gibi ezberindeki şiirlerle bulmak zorundasın çölde yitirdiğin yolu; yeryüzü şenliğinin azımsanamaz bir parçasıdır yaktığın ateş, kıvrıldığın dönemeç, açtığın şemsiye, kucakladığın yaşlı ağaç; iyi çocuksun; tuhaf çocuksun; ağzını burnunu tıkasalar gözlerinle soluk alırsın; gözlerini bağlamaya kalksalar el ve ayak tırnaklarınla; kalsiyum ve kalker destekler seni, yeraltı suları destekler seni
Sayfa 90
Bacaklarımın arasını ateş kapladı ve eteğimin kenarına uzanıp yukarı doğru kaldırarak tenimi ofisin serin havasına ve karşımda masada bulunan aç gözlere sergiledim. “Evet, anlıyorum,” dedi fakat sesi hâlâ derin olmakla birlikte artık boğuklaşmıştı. Parmak uçlarım jartiyerimin şeritlerini takip ederek saten külotuma vardı. Hiçbir şey ve hiç kimse onun beni hissettirdiği kadar seksi hissettirmemişti. Sanki işimle, hayatımla ve hedeflerimle ilgili bütün düşüncelerimi benden almış ve “Bütün bunlar iyi ve hoş fakat sana sunduğum şu diğer şeye bir bak. Sapkınca ve çok tehlikeli olacak fakat isteyeceksin. Bana yalvaracaksın,”demişti
Ateş etmezsen hayatta kalamazsın, ateş edersen farkına varamazsın
Cesetlerin ortasında bir Rum kızı yere eğilmiş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Vücudu mermilerle, süngülerle, öldükten sonra bile bedenine ateş edilen silahlarca tanınmaz hale gelen Hasan Tahsin’in üzerinde tanınabilen tek şey ceketinin yakasındaki kırmızı karanfildi. Bunu ona son buluşmalarında vermişti Rum kızı.
Sayfa 282
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.