Kederin duraklarından aksayarak geçmiş biri bir gün durduk yerde bana şöyle dedi: ‘İnsanın bir yarası varsa rüzgâr esse incinir.’ Aman Allah’ım ne güzel söz. Bazen şiir yüklü bulutlar halinde gelirler ‘buluşma anları’na. Ona Çehov’un bir sözüyle mukabele etmek istedim: ‘Fevkalade zaferlerim olmayabilir; fakat içinden sağ çıkmayı başardığım yenilgilerimle sizi şaşırtabilirim.’ Cesaret yaşamaya cüret etmektir. Özgürlük, yaşamayı seçebilmektir, nice rüzgarlar seni incitse bile. Varlığın yarası sızlamaya devam ederken yaşamak sorumluluğunu üzerine almaktır. Eğer bize seçme gücü verildiyse, bu gücü kullanmak da bizim görevimiz değil mi?
"Daha büyük evlerimiz ama daha küçük ailelerimiz var; daha çok alet edevat ama daha az zamanımız var; daha çok diplomamız ama daha az sağduyumuz var; daha çok bilgimiz ama daha az muhakememiz var; daha çok uzmanımız ama daha çok sorunumuz var; daha çok ilacımız ama daha az sağlığımız var; aya kadar gidip geldik ama yeni komşumuzla tanışmak için karşıdan karşıya geçmekte zorlanıyoruz. Her zamankinden daha fazla kopya saklamak için daha fazla bilgisayar yaptık ancak çok daha az gerçek iletişimimiz var. Nicelikte çoğuz ama nitelikte azız. Bu zamanlar hızlı yiyecek ama yavaş sindirim, uzun boylar ama kısa karakterler, yüksek kârlar ama sığ ilişkiler zamanı.Pencerenin önünde çok şey var ama odanın içinde hiçbir şey yok.''
İşlerin en muhteremi, bir gönüle dokunmak olmalıdır. Ağlayanı güldürmek, düşeni kaldırmak, darda kalanı ferahlatmak ve sevdiklerimizi sevindirmek. Bütün bunlar, bir başkasından ziyade kendimize iyilik etmektir. İnsanın, evvela kendisine iyiliğinin dokunmasıdır.