“Gerçeği inceleyenler bilirler ki, sosyal gelişme hep aynı çizgiyi takip etmez, çeşitli ırklar çok eskiden ve hızla başka başka istikametlere yönelmiş ve birbirinden ayrılmıştır... Her alanda basitten çapraşığa, insan topluluklarında ise aşağı düzeyden üst düzeye geçildiğini ileri süren nazariye hiçbir esasa dayanmıyordu, demek. Şu halde Avrupa'nın üstünlük iddiası da laftan ibaretti. Bir toplumun teknik ve ekonomik alanda daha ileri olması, sosyal ve ahlâkî bakımdan da ileri olmasını gerektirmez. İktisadi kalkınma gerçekleşince toplumun üyeleri arasında daha kamil münasebetler kurulmaz mutlaka. Ne bilgelik artar, ne adalet şuuru. Belki aksi olur, zira iktisadi gelişme ile insanın insanı sömürmesi daha da keskinleşir. Kısaca, toplumların ilerleyişini yalnız ekonomik ve teknik seviyeye, başka bir deyişle, altyapıya bakarak değerlendiremeyiz. Daha doğrusu tek ölçü bu değildir. Medeniyetin bütün alanlarda üstünlüğü diye bir şey olamaz, olsa olsa teknolojik bir üstünlük, tabiat üzerinde egemenlik söz konusudur.”