En bilindik örnek 1925 emperyalizmin güdümündeki Şeyh Sait isyanı
Gariptir, İslami Doğu'nun Batı medeniyetine girmesi aleyhinde, daima ve her tarafta toprak ağaları, ruhaniler ve yabancılardan meydana gelen bir üçlü ittifak teşekkül etmiştir! Burjuvazi ve demokrasiye dayanan Avrupa devletleri, İslam memleketlerinde toprak ağalarına ve onlara bağlı şeyh ve hocalara dayanarak sömürge siyasetini yürütüyorlar.
Hıristiyanlık bu maddiyatçılığı günah saymıştı; şimdiyse, tam tersine, erdem katına yükseltiliyor. Öyleyse Avrupa'nın her yerinde Yahudilerin at oynatmaları, sermayeyi istedikleri gibi yönlendirmeleri, kredinin hâkimi olmaları, yine söylüyorum, uluslararası politikada söz sahibi olmaları boşuna değil, gelecekte de olacak.
Sayfa 745 - Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Bugünkü Avrupa kendi medeniyetinin, Greko-Romen temele da­yandığına inanır.
Her yerde zayıflar önlerinde süründükleri kuvvetlilerden nefret ederler, kuvvetliler de onlara, yünü ve eti satılık sürüler gibi muamele ederler. Daha namuslu bir işleri olmadığı ıçin, talim görmüş bir milyon katil, ekmek parası kazanmak amacıyla Avrupa'nın bir ucundan öbür ucuna giderek, düzenli bir şekilde insan öldürür, haydutluk eder; barış içinde yaşar gibi görünen sanatların geliştiği şehirlerde insanlar, kuşatılmış bir şehrin uğra dığı feläketten daha çok haset, gaile, endişe içinde kıvranırlar. Gizli acılar genel felaketlerden daha acıdır.
Sayfa 66 - Meb Yayınları
Kaderimizi çizen Avrupa'nın siyasî ihtirasları; kullandığımız kelimeler onun emellerini dile getiriyor. Kulağımıza fısıldanan lâfızları hudut ve şümûllerinden habersiz fısıldayıp duruyoruz... Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla.
"İslâm kisvesindeki Asr-ı Saadet münafıkları gibi içerisi küfriyatla dolu olan bazı kimseler, Avrupa'da görüp veya işittikleri muamele-i vahşiyaneleri dâr-ı İslâm’da (İslâm topraklarında)da tatbik etmek isterler. Güya hatunların mesture (çarsaflı) olması hürriyetlerini selb etmek (kaldırmak) ve onları esaret altında yaşatmak imiş gibi birtakım nazariyeler (teoriler) irat ederler (söylerler)." Konyalı Mehmed Vehbi
Reklam
Gericiliğe fırsat vermeden, çağdaşlaşmayı uygulamalıyız.
Batı'da aralıklarla meydana gelip, gericiliklerle çarpışarak, kanlı fedakârlıklar sayesinde nihayet galebe çalabilen Rönesans, dini reform ve ihtilal hareketlerinin semerelerini, biz kısa bir zamanda elde etmeye mecburuz ve bunun için o hareketlere karşı çıkan engellerin hepsine birden hemen bir anda göğüs germek mevziindeyiz. Avrupa'da birkaç asra yayılmış olan olguları Türkiye'de birkaç on seneye sıkıştırmak icap ediyor. Türkiye çağdaş devleti az zaman zarfında başarıyla kurulamazsa, fırsatın elde kaçırılmış olmak tehlikesi vardır.
Otuz küsur yıl öncesinden söz ediyorum, Marx'ın Komü­nist Manifesto'da, bahsettiği hayalet yine mezarından çıkmış, dilinde özgürlük, eşitlik türküleri, adım adım Avrupa'yı dola­şıyordu. Evet, 68 hareketinden bahsediyorum. Dünya gençli­ği ayaklanmış, eski kıtanın eski, çürümüş düşüncelerini ada­makıllı silkelemişti.
Namık Kemal: "Dinin siyasi kuralları, aslında, akıl ve hikmete tamamen uygundur. Dini siyasetten ayırmak, son (asırdaki) ihtilallerle Avrupa'nın en büyük kazançlarından sayılmıştır. Çünkü Hıristiyanlık siyaset olarak "Sezar'ın hakkını Sezar'a veriniz" kuralına dayanırken, ruhban gürûhunun sonradan dünya işlerine sarılması (tasallutu) sebebiyle halkın bunlardan çekmediği kötülük kalmamıştır. Bunun için dinin siyasetten ayrılmasına, yani yetki bakımından ruhban sınıfının dinen belirli olan kendi alanına döndürülmesine ihtiyaç duyulmuş idi. Buna genel bir kaide nazariyle bakılıp da bir kısım siyasî hükümleri, hakikate ne kadar uygun olursa olsun, dine dayandığı için fiilen kaldırmak, dine uygun gelmediğinden dolayı da zulmü adalete tercih etmek değil midir?" (Renan Müdafaanamesi) "Laiklik, Avrupai bir soruna Avrupai bir çözüm olarak doğmuştur." - Bernhard Lewis
keza at üzerine olan türk lügatı çok zengindir. bugün izleri var ama bunları tamamen bilmiyoruz. atların renklerine, yaşlarına, cinsiyetlerine göre farklı isimler var. öyle ki teferruata girildiği zaman bu isimlendirme binleri buluyor. araplar hiçbir zaman "on dört yaşındaki boz renkli dişi deve" demezler; onun kısa bir adı vardır. çünkü çölde güdülürken o deve öyle çağırılır. at ve deve üzerine bu zengin lügat, bir yandan da militer bir hareket tarzını getiriyor; örgütlenme ve çabuk hareket kabiliyeti. bunun yanında bir de silah ve demir işçiliği var. demir; uygarlaşmış, felsefe üreten bir milletin işi değil. avrupa tarihinde kuzey avrupa'nın barbarları için "holstein kültürü" denilen bir devre var; bu kavimler daha okuma yazma bilmedikleri zamanlarda demir işliyorlardı. demir işi çok büyük şehir merkezleri kurmayı gerektirmiyor. anadolu'ya da demiri getiren hititlilerdir. naşili dediğimiz bu kavim, muhtemelen güney ukrayna'dan anadolu'daki hattilere saldırdı, demir ve silah da onlarla birlikte geldi.sonrasında hükmettikleri yerin adını aldılar, kendilerine "hatti" denildi. en önemli unsur da devlet mekanizması... bizim göktürk kağanlığı ve türgişler var. bunlar birer devlet; dış ilişkileri var, vergi toplamayı, ganimet paylaştırmayı biliyorlar
Sayfa 36 - timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Reklam
Rus halkı aracısını, yöneticisini, işinde ekonomik vasisini, alacaklısını kendi talep ediyor, kendi çağırıyor onu; kendi elleriyle teslim oluyor. Oysa Avrupa'ya bir bakın: Oranın halkları güçlü ulusal gelişimleriyle, uzun zaman önce edindikleri iş deneyimleri ve çalışma becerileriyle ruhen güçlü ve bağımsızdırlar ...
Sayfa 743 - Yapı Kredi Yayınları
Efendiler, bir zamanlar Asya, ruhun bilgilerile yeryüzüne hükmediyordu. Bugün Avrupa, kafanın bilgilerile dünyamıza sahiptir. Ruhun emrinde olan madde, bulduğu birkaç kanunla uyuşuk bir anında ruhu çuvala tikabilir, fakat yok edemez. Ruha gelince, maddeyi baştan başa kucaklar kucaklamaz, onu dinamit gibi uçurur, kül eder. (Bir lâhza durur.) Her neyse, dipsiz dâva! (Haritaya döner. Elindeki siyah cetveli Japonya'nın üzerine koyar.) Japonları zafere eriştiren, ruh, disiplin ve bilgidir. )
Bosna’da İki Gün “İmamlar minarelere çıkıp canlı sesle ezan okuyor hâlâ. Kadınlar ve erkekler kaç-göç olmadan aynı avluda namazlarını kılıyor. Cami avlularındaki kafelerde çay içiyorlar. ‘Avrupa görmüş İslam bu olsa gerek’ diye düşünüyorsunuz.” İsmail Saymaz
Kişinin kendine, bedenine özen göstermeye başlamasıyla 17. yüzyılın ikinci yarısında doktorların cevap veremediği bir kişisel bakım merakı doğdu. Kısacası, 1680’le yaklaşık 1730 arasında, Avrupa bilinci krizinin yanında ikinci hir kriz, bir beden bilinci krizi yaşanıyordu: Birey sancılı bir şekilde kendini büyük ortak bedenin etkisinden kurtarıyordu. Bir bakıma, modern insanın doğuşunun bedeliydi bu.
509 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
}♡{ Bu kadar yıl sonra bile iki kişinin birbirlerine bu denli ışıltıyla bakmayı sürdürmeleri mümkün olabilir miydi? Bir erkek bunca yıl tek bir kadına evlilik bağıyla bağlı kalabilir, aşkını koruyabilir miydi? Aslında bunun olabileceğinin en yakın ör- neği, annem ve babamdı. Ancak yine de... Bu konuyu aklıma getirişimin beni korkutmaması
Aşk Her Şeyi Affeder mi?
Aşk Her Şeyi Affeder mi?Burcu Büyükyıldız · Ephesus Yayınları · 2015420 okunma