Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.27
Tuhaf bir örgü var kitapta. İyi ya da kötü olarak ayıramıyorum. "İyi" deseeem, değil, "Kötü" deseeem o da değil.
Verda isminde bir avukatın, yine avukat olan babasının intiharı ile başlıyor kitap. Yıllarca görüşmediği babasının intiharının ardındaki sırrı öğrenmeye çalışıyor.
Elbette annesi ve babası, kendisi ve babası, kendisi ve annesi, kendisi ve kocası arasında geçen ilişkiler de konu ediliyor. Ama anlayamadığım bir şey var; "Bu kitabın teması ne?"
Sizleri bilemem ama bence her kitabın bir tek odağı olmalı. Odaktan kastım karakterler değil. Konu... Yani bu kitap bir macera kitabı olamaz (İntiharın ardında yatan sırrı öğrenmek için maceraya atılıyor), bu kitap bir aile kitabı da olamaz (boşanmayı, aile içi anlaşmazlıkları vb anlatıyor), bu kitap bir gezi kitabı da değil (ama üst üste bir sürü bölüm Karadeniz'i ve ardından Akyaka'yı anlatıyor).
Bi dakka... Ne bu yahu? Ne okudum ki ben şimdi?! :P
İlk bölümlerde Verda'nın anne babasının boşanma evrelerini okudum. Kendime yakın hissedip, beynimle altını çizdiğim cümleler oldu. Sonra benden bambaşka yönlere çevrildi konu, o ayrı...
Derler ya: "Herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bir kitap". Öyle işte. O kadar dağılmış ki, mümkün değil okuyucunun kendinden bir şey bulmaması. Ya İzmir'e gitmiştir, ya Ankara'ya. Belki bir Karadeniz turu yapmıştır. Belki kocası ondan oldukça yaşlıdır, belki o kocasından büyüktür, deli dolu gençlik aşkı yaşamıştır falan falan. Vardır mutlaka bir şey.
Her şeye rağmen üçüncü günün akşamında bittiyse bu kitap Canan Tan'ın dili oldukça akıcı olmalı.
1930’ların Amerika’sında Maycomb kasabasında yaşayan insanların hayatını; insanlığın en büyük sorunlarından birine, ırkçılığa, işaret eden Bülbülü Öldürmek anlatım tarzıyla okuyucunun kalbine ulaşmayı okuyucuyu sıkmadan başarıyor. Avukat Atticus Finch'in kızı Scout gözünden yetişkinlerin doğru bulduğu ama ona garip gelen hal ve hareketleri anlatıyor. Küçük yaşını küçümseyenlere karşı büyük dersler veriyor. Bu kitapta bir çocuğun gelişimine, adaletli olmak isteyen bir babanın, bir avukatın mücadelesine, insanların adaletsizliğine tanık oluyorsunuz. Atticus'un davranışları, çocuklarını yetiştirme tarzı ve onların iyi birer insan olmaları adına verdiği öğütler insanı gerçekten etkiliyor. Kitabın biraz durağan bir anlatımı var. Fakat kitap ilerledikçe daha sürükleyici olmaya başlıyor. Romandaki "Dill" karakterinin yazar ve çocukluk arkadaşı olan Truman Capote'den esinlenilerek yaratılmış olması da ayrı bir güzellik. Beğendiğim bir kitap oldu. Tavsiye ederim.
Kitap; katiplik, avukatlık gibi şeylerden bahsedince bir hukuk öyküsü okuyacağımı düşündüm ama pek öyle her yerde karşılaşamayacağınız bir adamın öyküsünü okudum. Hikayeyi anlatan Wall Street'te avukatlık yapan altmışlı yaşlarda bir avukat ama hikayenin esas kahramanı yanında işe aldığı katip Bartleby. Bartleby'nin görevi haliyle bir katibin yapması gereken yazım işleri ve patronunun ona verdiği görevleri yerine getirmek. Ancak Bartleby garip bir şekilde adım adım hiçbir iş yapmamaya ve iyice tepkisizleşip avukatın bürosundan ayrılmayarak orada kalmaya başlıyor. Kitabın sonuna doğru bu durum daha da garip bir hal alınca herhalde bunun ilginç bir açıklaması olacak diye bekledim ama biraz havada bir son oldu. Sanırım kitabın ana temasını kısaca pasif direniş olarak özetleyebiliriz.
Yakışıklılığı sayesinde kadınlar karşısında pek bir zorluk yaşamayan, ayran gönüllü diyebileceğimiz, her yeni bir macerada her şeyi önceden hesapladığı için herhangi olumsuz bir durumla karşılaşmayan ve karşısındaki kadının kim olduğuna bakmadan ona erotik bir şehveti haz duygusuyla yaklaşıp onunla her türlü ilişkiye hazır olan çapkın bir adam…
Tipik bir kişisel gelişim kitabı. Onu ilginç kılan sanırım adı. "Ferrarisini satan bilge" insanda beklentileri yükselten bir kitap ismi. Yazar bu isimle amacına ulaşıyor ama okuyucu açısından tam bir hayal kırıklığı..
Çok başarılı, zeki, iskolik ve zengin bir avukatın bir gün kalp krizi geçirdikten sonra hayatı sorgulayıp doğru yaşamadığına karar vermesi kitabin başlangıc bölümünü oluşturuyor. Kitabın asıl konusu ise bundan sonra başlıyor. Hayatın anlamı nedir ya da nasıl yasanmali sorusu kitabın kahramanini Himalayalar'in tepesindeki bilgelere kadar götürür ve bir dizi meditasyon/düşünce tekniği ile kendini daha iyi hisseder, hayatı daha anlamlı bulmaya başlar. Kitapta öyle olağanüstü ve yeni bir bilgi yok hatta sıkıcı bulduğumu bile söyleyebilirim.
Kitabi ilk okuduğumda basım hatası olduğunu düşünmüştüm.Araştırdığımda yalnız değilmişim, çoğu okur benim gibi düşünmüş. Çünkü kitap da çift sayılı sayfalar erkeğin yani Ekmel bey in ağzından , tek sayılı sayfalar da kadının yani Derya hanım ın ağzından anlatıldığı eş zamanlı,aynı tarihte yazılmış yazılarla başlıyor.
Kitabın adına gelince Suzan, yanan demek. Yani Yanan Defter, içi yanmışların defteri. Ekmel bey baba mesleği olan avukatlığı seçmiş ,evlenip boşanmış,kızı olan ama hayatta mutlu olmayı becerememis, Kendini erkenden emekliye ayıran yalnızlığına gömülmüş bir adam. Günlüğü yazmaya başlarken ölümle bir pazarlık ediyor. Defter bitince gel canımı al diye.... Derya, abisine aşık, baba özlemiyle büyüyen sonrasında tüm ailesini kaybeden,eşinden ayrılmış mutsuz bir kadın... Yıllar önce abisinin aşık olduğu, güzel ve iyi kalpli, abisine deli gibi aşık Suzan'ı kıskanıp da aralarına girdiği, onlara rahat vermediği ve bundan duyduğu pişmanlığı yazıyor defterine. Abisinin ve Suzan'ın mutsuzluğuna kendini sebep bilirken, kendisiyle savaşıyor için için yanıyor....
işte bu ikili nasıl karşılaşıyor aralarındaki bağ ne ??? Geçmişleri, yaşadıkları...herşeyi görüyor adeta ruhunuzda hissediyorsunuz. Benim yazarla tanışma kitabım ve ruhunuza dokunmasını istediğiniz bir kitap okumak istiyorsanız kesinlikle öneririm.. sevgilerimle
ZOR KADIN/ ZORAKİ KOCA SERİSİ 3-KİTAP YORUMU :Sıra geldi 3. kitaba yaniiii Ecrin ve Ateş 'in hikayesine :) Ecrin, babasını kaybettikten sonra ondan kalan kreşi ayakta tutmaya çalışan dünya güzeli,çocukları çok seven , yaşadığı zorluklara rağmen hayat dolu ve çevresi tarafından sevilen,dediğim dedik , zor bir kadın.. Fakat kreşin ve babasının birikmiş borçları yüzünden işin içinden çıkamıyor ve son çare olarak kreşi satmak durumunda kalıyor. Ateş,adı gibi ateş eden cinsten.Sert,karizmatik,yakışıklı ve kesinlikle kadınlara güvenmeyen bir tip.Ateşin şirketi bir proje geliştirip kreşin yakınlarındaki bütün yerleri alıyor.Sadece kreş hariç... Kreş ile ilgili görüşmesi için avukatını yollayan Ateş, Ecrin istediği fiyat konusunda anlaşamayınca görüşmeye kendisi geliyor. İstediği şeyden asla ödün vermeyen, iş hayatında kararlığı ve acımasızlığı ile tanınan Ateş, Ecrin'i görür görmez garip bir şekilde ondan etkileniyor. Aslında kendisinin kesinlikle yapmayacağı bir şey karşılığında yaniiiiii onunla birlikte olması karşılığında bütün borçlarını ödemeyi teklif ediyor.Tabi Ecrin bu işe çok kızar .Ancak evlenirse kabul edeceğini söyler.Tabi Ateş beyimiz evlilik düşmanı ve çocuk sevmeyen biri olarak kabul etmez...Fakat öyle bir an gelir ki Ateş ve Ecrin evlenir...Ateş hafızasını kaybeder falan filan :)))Bu ikilinin tanışmaları da bu şekilde başlıyor işte :) 4/5 Keyifle okumanız dileğiyle :)
Spoiler İçerebilir..
Bir cinayete tanık olmayla kitabımıza giriş yapıyoruz. Adamımız fevkalade manyak. Tabi güzel bir başlangıç.
Jane Rizzoli ile oldukça mide bulandırıcı bir cinayet senaryomuza başlıyoruz. Bu kadının kitaplarından film yapmak için acaba neyi bekliyorlar halen. ‘Cerrah' kitabı sonrası ‘Çırak’ kitabıyla da Rizzoli severler
Spoiler İçerebilir..
Kitabımız Alice Rose (14 yaşında lise ilk sınıf öğrencisi) bahsedilmekle başlıyor. Kısaca bahsedersek okulda ezilen ve kendisi de dışarıya karşı oldukça korkak bir kız. Bir de Elijah var, Alice ondan çok hoşlanıyor. Çocuk da ona iyi davranıyor. Tabi bir yere kadar. Gene oldukça geren bir başlangıç. Sonrasında da gerçek
