“Her şeyi başlatan, erkeğin kadına duyduğu kıskançlık oldu,” dedi. “Olimpos’taki tanrıçaları dışarı atıp yerine erkek tanrılar koymaya kalktılar.”
“Pan erkek tanrı değil mi?” diye sordu Alobar.
“Doğru, erkek tanrı ama dişisel değerlerle çok yakın ilgisi vardır. Kadınların değerini azaltmak için erkekler önce aydedenin değerini azaltmak zorunda kaldılar. İnsanlarla ağaçların, hayvanların, suların arasına bir engel sokmak zorunda kaldılar. Çünkü ağaçlar, hayvanlar ve sular, güneşe oldukları kadar aya da sadıktırlar. Sonra, düşünceyle duygunun arasına da duvar çekmek zorundaydılar. Dibine oturup günün kazancını saydıkları kandil ışığıyla, bizim Pan’ın yürekten bağlı olduğu karanlık arasına da. Başlangıçta engel olarak Apollo’yu kullanmaya kalktılar. Apollo’nun soyut mantığı gerçekten de güçlü bir engel oluşturdu. Ama Apollo’nun sanatçı yanı hâlâ kadınlara karşı bir sevgiyi saklıyordu içinde. Pan’ın şehveti gibi apaçık, uluorta bir sevgi değil, ama amaçları ataerkil ihtirası alttan alta çökerten kontrollü bir istek. İsa ortaya çıkınca… tabii İsa hiçbir dişiyle yatmazdı… ne iki ayaklısıyla, ne de dört ayaklısıyla. İsa hiçbir müzik aleti çalmazdı, şiir okumazdı, ay ışığında yan gelip keyiflenmezdi… çok uygun bir engeldi bu İsa. Hıristiyanlık denen şey, rahibeleri hizmetçi kıza, kraliçeleri cariyeye, tanrıçaları da esin perisine döndürmeye yarayan bir düzendir.”