Sanki kadınlık "ufalmak" sanatıyla ölçülürmüşçesine (Berberice'de dişi kelimeler, küçültme sıfatıyla gösterilir), kadınlar bir tür görünmez hapis içerisine kapatılmıştır (başörtüsü bunun sadece görünen kısmıdır); bu kuşatma onların bedensel hareketleri ve yer değiştirmeleri için ayrılan alanı kısıtlar, buna mukabil erkekler bedenleriyle
Yaşlandık da ondan mı Susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa Saatlendiriyoruz günü Bölüyoruz dakikalara Bir hiç oluncaya kadar bölüyoruz onu. Bölüyoruz yani bütün mutsuzluklara Bir yaprak saniyesi geçiyor usul usul Penceremizden
Reklam
"Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi "dedi. "Suyun, içine konduğu kabı sahiplenmesine benziyor tıpkı. Uyanıyoruz, gün ışığının o dingin, bakir saltanatı; bir anne soluğu gibi ta içimize işleyen bir mavi serinlik... Sesler, nesneler, kokular... Bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık... Birden, açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. Musluktan akan su, camlarda şakıyan gökyüzü, kullandığımız kapı kolu, bir bayram gibi dört yanımızdan akan çarşılar, ağaçların düğünü rüzgarda, olanca görkemiyle kendini bir kez daha bize sunan doğa... Bütün bunların varolması, bizim onları görmemiz, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz... Düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?"
Sesinde akşamın turuncu dalgınlığı, kirpiklerini kentin kararan kalbine gömmüş, kimsenin erişemeyeceği bir uzaklığa, çekilmek ister gibi, balkonun boşluğa uzanan avucunda yudum yudum siliniyordu. “Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi” dedi. “Suyun, içine konduğu kabı sahiplenmesi benziyor tıpkı. Uyanıyoruz, gün ışığının o dingin, bakir saltanatı; bir anne soluğu gibi ta içimize işleyen bir mavi serinlik… Sesler, nesneler, kokular… Bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık… Birden, açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. Musluktan akan su, camlarda şakıyan gökyüzü, uzandığımız kapı kolu, bir bayram gibi dört yanımızdan akan çarşılar, ağaçların düğünü rüzgârda, olanca görkemiyle kendini bir kez daha bize sunan doğa… Bütün bunların var olması, bizim onları görmemiz, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz… Düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?”
90 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.