"Kadın bir yönde ilerliyor, başka yönde geriliyorsa, bunun sebebi dağların doruğuna varan zorlu yolun hırsızların tuzaklarıyla ve kurt inleriyle dolu olmasıdır!"
İncelemeye bu sözlerle başlamamın nedeni bu cümlenin kitabı çok net bir şekilde özetlediğini düşünmemdir. Okumaya ilk başladığımda kitabın konusunun aşkın fiziksellikten ötede ruhsal bir süreç olduğunu ve bunu anlatacaklarını düşündüm. Ki ben bu konuyu da beğenmiştim. Ancak kitap ilerledikçe konu daha değerli bir noktaya doğru ilerlemeye başladı: Doğu kadınının çaresizliğine.
Selma, babasının istediği kişiyle evlenmeye mecbur bırakılarak aşkını kalbine gömmek zorunda kalan bir genç kızdır. Selma'nın acısına, çaresizliğine ve en çok da mecbur bırakıldığı şeylerin aslında hiç mecbur kalmaması gereken şeyler olduğuna tanık oluyoruz. Halil Cibran, Selma'dan bahsederken sık sık 'doğu kadınının temsili' ifadelerini kullanarak konuyu daha genele yaymış ve vermek istediği mesajı çok net bir şekilde vurgulamıştır.
Zorla evlendirilmelerin, kadının hizmetçiden farkı olmadığı, kendisine sorulmadan 'alınıp verildiği' bu töre ve yörelerin yıkıcı etkisinin yanında yakıcı etkisinin de anlatıldığı bu kitap, çok kısa sayfaların üstünde çok büyük konulara değiniyor. Okumak yetmez, anlamak gerek.