Ben hızımı alamadım: Para zoruyla ayakta duran bütün yapıları yerle bir ettim. (Cengiz de bana yardım etti.) Çoktandır özlemi çekilen bir yönetime kavuşturdum dünyayı. (Altı ayda memleketi adam ettim.) Çirkin yapıları süpürerek gelincik tarlası yaptım.
...
"... bu hız çılgınlığı! Neye gerekliydi, her yanda ortalığı kazıp kazıp yaptıkları bir sürü yeni yol, o yeni köprüler? Neye? Lyon’a bir haftada gidebilmek bir üstünlük müydü? Kim istiyordu ki, bunu? Kime yararı dokunuyordu? Ya da Atlantik’i geçmek, bir ayda soluğu Amerika’da almak sanki binlerce yıl bu kıta olmadan pekâlâ yaşanmamıştı. Ne işi vardı uygar insanın
Kızılderililerin ormanında ya da zencilerin arasında? Laponya’ya bile gidiyorlardı, burası kuzeydeydi, öncesiz ve sonrasız buzların egemen olduğu, çiğ balık yiyen yabanilerin yaşadığı kuzeyde. Bir de yeni bir kıta keşfetmeye kalkışıyorlardı, her neresiyse Güney Denizi diye bir yerlerde. Ama ne içindi bu çılgınlık? Ötekilerden geri kalmamak için, İspanyollardan, şu Allahm belâsı İngilizlerden, küstah Hollandalılardan; hepsiyle boy ölçüşmek gerekiyordu, hangi güç yeterdi buna! Bir savaş gemisinin pahası 300.000 livre ederdi, batmasıysa beş dakika sürmezdi, tek bir top ateşine bakardı, gitti mi gider, yok olurdu, ödediğimiz vergilerle birlikte.
...
Okurken gözyaşlarınızın akmasına engel olamayacağınız bir hikayeyle geldim. Sevgili yazarımız @ozgurarasbuyuktanir 'ın samimi bir dille yazdığı eseri 'Kasaba' ile..
Okumaya başladığımda beni böyle bir sonun beklediğini hiç tahmin etmiyordum. Tarihin insanlık yarasıyla yüzleştiğim, duygudan duyguya geçiş yapmamı sağlayan bir eser ve
Benim ülkemde haziran, gül-gelincik-kiraz ayıdır. Yoksunluklarla geçen kıştan sonra gelen allı-güllü haziran, gerçek bir şenlik, bir şölendir. İsterim ki hiçbir canlı acı çekmesin, ölümün yüzünü görmesin bu güzel ayda.
Ablamın yüzünde bir dramın son perdesi gibi açılan göz kapaklarının altındaki acı bakışlar en neşeli çiçeklerin bile rengini soldurabilir. Bildim bileli öyledir. Saymadım, fakat ayda iki kahkaha ya atar, ya atmaz; ve haykırır gibi güler. Yüzü ekseriya bir cenaze davetlisi gibi kasvetlidir, daima bir felaket verir.
Bu gün arkadaşlar ile bir film izledim "the platform" bazen dünyanı nasıl bir yer olduğunu unutuyoruz gerçekten filmde katlar arasında yaşayan insan bir öncekini artığını yiyor ayda bir yer değişiyor yani bazen 6 katasın yemeğin var ama bazen 300 katasın ölmemek için arkadaşını çiğ etini yiyorsun aslında herkes kendi yetecek kadar alsaydı en alttakiler bile ac kalmazdı ama dünya işte kimseyi düşünmüyor sadec kendimizi...
Bilim adamlarının özel lastik giysileri, uzun çizmeleri ve koruyucu gözlükleri vardı. Sanki ayda yürüyorlardı. Yaşlı bir kadın yanlarına gidip içlerinden birine sordu: "Siz kimsiniz?”
"Ben bilim adamıyım."
"Demek bilim adamısın. Şunun nasıl giyindiğine bir bakın. Şu maskeye bir bakın! Peki biz ne yapacağız?" ve adamı sopayla kovaladı!