Bir gün alışveriş merkezine gittim. Asansöre bindim. Baktım içeride şık giyimli sosyete bir bayan. Esselamu aleykum dedim. Kadın yüzünü buruşturup, günaydın dedi. Gülümsedim, ‘pardon ben sizi müslüman sanmıştım’ dedim. Kadın başladı carcarlamaya :
-Sen beni yargılayamazsın, sana mı düştü benim dinimi sorgulamak, vs ..
Ben de dedim ki :
-Hanımefendi, ben size Allah'ın selamını veriyorum siz bana hava tahmin raporu veriyorsunuz. Ben görmüyo muyum günün aydın olduğunu?
| Münib Engin Noyan.
Vardım eteğine,secdeye kapandım;
Koşup bir koluna sımsıkı abandım.
Karlı başın yüce dedikleyin yüce,
Sükûn içindeki heybetin gönlümce.
Devce yapında ilk rahatlığı duydum.
Şifası mı ne ki ruha bu ilk yudum
Hayâl arkasında boş çırpınışların
Sen uygun bir vakti gelince rüzgârın
Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli
Bir gemisin göklerde
Sa'y yerine gittim. Sa'y yaparken birbirleriyle
sohbet eden iki mü'min gördüm. Sa’y yeri henüz dinî duygu Onlar ların değil, İnsanî duyguların ön plana çıktığı bir yerdir. Gelal Al Ahmed'in
deyimiyle, "Say yapmaya gittiğimde birinci sa'y’ı yaptım, bana
önemli bir açılım kazandırmadı. İkinci, üçüncü sa'ylarda yavaş yavaş
tutuştum,
"Değerler arası çatışma ve bu çatışmanın kahramanımız Mümtaz'da vücut buluşu... Kişisel mutlulukla içtimai sorumluluğun çatışması..."
Romandan çıkabilecek ana fikrin bu cümleler etrafında şekilleneceğini düşünüyorum. Mümtaz, bir yandan tutkuyla bağlandığı Nuran'la kişisel mutluluğunu düşünürken bir yandan da bir aydın olarak II. Dünya
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Kurtuluş Savaşı döneminde yazmış olduğu, günümüze ışık tuttuğundan şüphe etmediğim harikulade romanı. Yazının devamı spoiler içeriyor olabilir. Kitap, Anadolu'nun işgal dönemlerinde bir kolunu Çanakkale Cephesi'nde kaybetmiş ve İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalan, Fransa'da eğitim görmüş Ahmet Celal adlı bir subayın,