Ve iki rakip takımdan oluşan komite toplanır. Kimseden altta kalmamak için, gidilmiş bütün düğünler masaya yatırılır. Nerde yapıldığından tutun da, takı hasılatına, as kadronun neler giydiğine, gelinliği - damatlığına, kınası - bindallısı - çerezi - meşrubatına, gelin çiçeği - kuaförü - araba süsüne, bahşişi, düğün pastası, hatta balayısına kadar
Dursun, Tekin ve Arsel. Üçünün de kitaplarını bir müddet inceledim hala inceliyorum. Tekin'in kitaplarına pek bakamadım ama bana göre üçlünün en zayıf halkası Arsel. Çünkü Dursun ve Arsel'in din adamlığı geçmişi var ve bu görülebiliyor ama Arsel ise din ilimleri hakkında oldukça yetersiz. Ele aldığı bazı ayet ve hadislere yaptığı yorumlardan bu
"Diyebilirim ki, son iki yüz yıldan beri tefekkür dünyamızı istilâ eden Batı’nın işportalarından gelişi güzel devşirilmiş sahte, sakat ve şahsiyetsiz paçavralar arasında benzerine güç rastlayacağımız dürüst, metin, dost ve bu toprağın bağrından fışkıran düşüncelerle dolu bir hazinedir
“ İstanbul’da yaşayan sivil ve asker tüm aydınlar, Mustafa Kemal Paşa’nın yabancı basına verdiği demeci konuşuyor sevgili Marcel. Ülkemde uygulanacak siyasal sistem için ‘cumhuriyet’ demiş Paşa verdiği bir beyanatta…”
Farklı bir Orhan Pamuk'la karşılaştım. Türkiye'nin siyasi ve toplumsal meselelerin Kerim Alakuşoğlu nam-ı değer Ka karakteri üzerinden anlatıldığı ağır ve yoğun bir anlatım tercih edilerek yazılan bir kitaptır. Aslında Orhan Pamuk'un tüm eserlerinin konusu Doğu ile Batı arasındaki farkları anlatıyor. Ama bu kitabında yoğun bir şekilde siyasete
İlya İlyiç Oblomov, 19.yüzyılda Rusya'nın taşrasında Oblomovka çiftliğinde doğuyor.
Oblomov 'u anlamak için iki şeye değinmek istiyorum : ailesi ve yaşadığı dönem.
Oblomov ailesine aristokrat diyebiliriz. Çiftlikleri var, emri altında çalışan işçiler, köylüler var hatta bulundukları/ sahip oldukları bölgeye Oblomovka
Her kitabında insana ve insana dair her şeyle yakından ilgili olan Ali Şeriati bu eserinde evlerimizin içine kadar ne kadar toplumun parçası olduğunuzu bize aşama aşama anlatır. Her düşüncesine katılmasamda haklı olduğu çok konu var.
En çok bilinen tiradı ile “Sizi rahatsız etmeye geldim.”
Eserin içeriği ve içeriğindeki konulara değinme
"Istanbulda yaşayan sivil ve asker tüm aydınlar, Mustafa Kemal Paşa'nn basına verdigi demeci konuşuyor sevgili Marsel. Ülkemde uygulanacak siyasal sistem için 'cumhuriyet' demiş Paşa verdigi bir beyanatta..."
Ahmet Mithat'ın ince bir mizah anlayışına dayalı hoş bir üslubu var aslında. Ama çok konuşuyor. Aşırı rahat. Roman tekniğine dair hiçbir şeyi umursamıyor. ''Ya şimdi onu bırakın da size biraz şundan bahsedeyim'' diye alakasız bir konuya atlayabiliyor. Böyle davranması romanın nasıl yazılacağına dair bilgisizliğinden kaynaklı değil bence. Sadece
Ali şeriati 'Ne Yapmalı' diyerek, yapılması gerekenleri kendince sıralıyor. Katılırız veya katılmayız ama kendi zamanında bunun mücadelesini vermiş bir insanın düşüncelerinin kağıda dökülmüş halini okuyacağız. Dolambaçlı söylemler, uzun, zor,
anlaşılmaz kavramlar, kelimelerle dans etmek yok; herkese yönelik sade ve net konuşuyor, konuşuyor,
Bir kere şu “edebiyat” kelimesi halk ve aydınlar arasında korkunç bir mana taşımaktadır. “Edebiyat yapıyor” demek “saçma-sapan konuşuyor” demektir. Bugünün edebî eserleri ise saçma-sapanlığı da aşıp okuyanın yüreğine indirecek bir biçim, daha doğrusu biçimsizlik almaktadır. “Yazık oldu Süleyman efendiye” başlıklı pırlantadan başlıyarak “serbest vezin” denilen bolşevik ölçülü ve tabiî söğüşlü, küfürlü şiirlere(!), devrik cümle denilen palikarya ağzıyla yazılmış nesir şaheserlerine (!) kadar sıra sıra dizinlenen sanat harikaları, estetik seviyenin deniz seviyesinden kaç kilometre aşağıda olduğunu göstermektedir.
Hele geçen yıl Cumhuriyet gazetesinin roman yarışmasında birinciliği kazanıp aynı gazetede tefrika olunan “Yılanların öcü” adlı bir şaheser vardı ki edebiyat hakkında fikri olmıyanlara vereceği ders bakımından cidden bulunmaz bir nesne, belki de “Acaib-i Seb’a Alem”in sekizincisi idi.
Bu romanı birinci olarak seçen “BÜYÜK JÜRİ” arasında sayın Halide Edibin de bulunması çok garibime gitmişti. Ağıza alınmayan kelimelerin sık sık geçtiği bu romanı acaba sonuna kadar okumuş
mu idi? Okudu ise...Pes... Başka sözüm yok...
"İstanbul'da yaşayan sivil ve asker tüm aydınlar, Mustafa Kemal Paşa'nın yabancı basına verdiği demeci konuşuyor sevgili Marcel. Ülkemde uygulanacak siyasal sistem için 'cumhuriyet' demiş Paşa verdiği bir beyanatta..."
AFET İNAN BÜYÜK NUTUK'U ANLATIYOR..
Atatürk, Büyük Nutuk’u seslendirmeden önce 1927 yazında Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlediği akşam toplantılarında arkadaşlarına okumakta, onlarla tartışmaktadır. Yaz aylarının sıcak bir gününün gecesi, Atatürk’ün etrafında daha kalabalık bir aydınlar topluluğu vardı. O, arkadaşlarına adeta bir sürpriz