“Kalktım. Yatak odasına girdim. Aynı anda iki zıt duygu birden geldi: Odadan çıkmak ve odada kalmak.
Aynayı görmesem çıkacaktım. Giysi dolabının bir kapısı yarım açıktı. Kapı açıyla duruyor, üzerindeki aynada kendimi görüyordum. Ben kendimi, en sivil hallerimin tanığı olan mekâna giren adam olarak hissederken, ayna beni, arkasında boş bir koridor olan adam olarak gösteriyordu.
"Ayna," dedim fısıltıyla.
"Buyurun benim," dedi.
"Ayıp olmuyor mu ayna?" dedim, "Bizi burada yanlış pozisyonda, dış kapının mandalı gibi gösteriyorsun. İlgisiz, alakasız, yabancı ve arkasında koridor boşluğu duran ve hani geri dönüp o boşluğu kat ederek, daire kapısına yönelebilecek ve hatta yönelmesi gerek biri gibi."
“Nasıl görünmek isterdin?" dedi.
Bu tavır, bu kendinden çok fazla emin, ukala tavır beni öldürürdü.
"Ayna," dedim, "seni bölük bölük bölerim." "Denememeni tavsiye ederim." dedi. "bölünerek çoğalırım ve çoğaldıkça fazla suret veririm, hoşuna gitmez."
Bana psikolojik çözümleme yapıyordu. Kendimi görmekten ya da kendimi "yalnız biri" görmekten huzursuz olduğmu ima ediyor, şantaj yapıyordu. Fakat teknik olarak haklıydı…”