..özgürlüğünün doğurduğu bunalım, kişiyi, kendini nesnelerde aramaya götürmektedir; buysa kendinden kaçmanın bir türüdür ve bu öylesine güçlü bir eğilimdir ki çocuk, sütten kesilmeyle Bütün'den ayrıldığı an aynalarda, anasının babasının bakışlarında kendi yabancılaşmış varlığını yakalamaya çalışır. İlkel insanlar mana'da, totem'de yabancılaşırlar. Uygar insanlarsa bireysel ruhlarında, kendi bedenlerinde, adlarında, mallarında, yapıtlarında: Bu, sahiciliğe aykırı düşme konusundaki ilk eğilimdir.
Aşktan kesilmişim. Evet, yaşıyorum tek düze, oldukça derli toplu, dikkatli. Korkuyorum biraz. İçimin boşalmasından, ufkumun daralmasından, düşüncelerimi diri tutacak eylemlerden uzak kalmaktan korkuyorum.
Kimi zaman da olağanüstü güçlü hissediyorum kendimi. Önümde yaşanacak uzun bir zaman olduğunu düşünüyor, tasarılar yapıyor, yeni kararlar alıyorum. Yüzüm eskisinden daha anlamlı görünüyor gözüme aynalarda. Eskisi kadar gözü kara olmasa da daha sağlam bir bakışım var hayat. Düşüncelerim daha derin ve esnek. Alçakgönüllü bir iyimserlikle, zamanını boşa geçirmemiş biri olduğumu söylüyorum kendine. Elindeki ham maddeye karşın bugünkü kadın olmak için çok uğraşmış birisi.
Gökanlam
I.
Hani nerde o yalancı kadınlar
Söyleşen kapı önlerinde – kalın erik kokusu
Bembeyaz örtülerde çürümüş karanlıklar
Sızıp da köşelerden ve yağmur sularından
Dökülen taşlıklara esmer, selçukî
Beni kahverengi toprağa vuran belli belirsiz gölgede bulursun. Özlersin beni. Boğazına bir düğümüm artık. Alnında kara yazıyım. Gözünde kanlı gözyaşı, gamzene dökülen. Bulutlar karardı. Beklesen de gelmeyecek. Uzaklara göçtü sevdiğin o Türkçü! Sessiz öldü. Tantanasız, gürültüsüz. Gömdüler kartal yuvasına yakın.
Sen kıymet nedir bilmezsin nankör kadın! Mum ışıkları yetmez aydınlatmaya geceleri. Sarmış dört yanı mahzun kurtların feryadı. Geri dönmeyecek, bekleme boşuna. Öldü sevdiğin o Türkçü! Sessizce, usul usul akan çay gibi kıvrıldı heybetli dağların eteklerine...
Gözlerinde buğu, pişmanlığın taşları parçalar belki. Yumruğunu sıkıp çöksen de yere, parçalasan toprağı, dönmeyecek sevdiğin Türkçü.
Çatık kara kaşlarını, gözlerini göreceksin baktığın aynalarda. Nefesini hissedip teninde uyanacaksın kabustan, gecenin bilmem hangi karabasan saatlerinde...
Pişmanlık yakacak canını, gönlünde dikenli teller dolaşacak. Ne yapsan, nereye vursan başını? Biliyorsun sevdiğin o Türkçü bir daha geri dönmeyecek…
soğuk kadınlar balladı
soğuk kadınlardı usulca geçtiler
koyu bir yalnızlığın kenarından
adımları ürkekti değişiktiler
kan mi sızıyordu dudaklarından
başka bir yalnızlığa gittiler
yosun yeşili aynalarda biriktiler
kıpkızıl buğusu karanlığa dağılan
tenha gözleri birer kilittiler
uyanmışlardı vampir uykularından
nasıl da ulaşılmaz fakat gündeliktiler
kimbilir kaç yalnızlik eskittiler
yoksa bir büyü mü baktığın zaman
hem bir çoktular hem bir tektiler
yorulmuş bir yanlışı yaşamaktan
epeyce kadın gizlice erkektiler