GÜZEL TÜRKÇENİN ZENGİNLİĞİ ve ŞİMDİKİ HÂLİMİZ...
İbrahim Sabri Bey, Erbilli Şeyh Esad Efendi'ni gazellerini çok beğenmiş, Efendi'nin Türkçesine hayran olmuş, şöyle konuşmuştu: - "Efendiler, farkındasınızdır. Lisânın zenginliğine bakın! Şu şiirlerdeki zenginliğe bakınız. Bir kere ilim, irfan, bilgi var; his var, heyecan var; hisleri heyecanları yükseltecek, kanatlandırıp arş-ı â'lâya yükseltecek îmân var... Zihinde, gönülde, ruhta, denizler gibi dalgalanan hislerin, düşünce ve tasavvurların, hayâllerin, imkân âlemine çıkıp diğer insanlara intikâlini temin eden, mükemmel bir vasıta, yâni fevkalâde bir lisân var... Şu kelimelere bakın. Şair en küçük bir kelime sıkıntısı çekmiyor. His ve heyecanlarını, neredeyse aynen, bize de hissettirip duyuruyor... Şu güzel Türkçeye bakın, bir de şimdi ne hâle sokulduğuna bakın; yürekler acısı...
Sayfa 139 - 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Şeyhü'l-İslâm Mustafa Sabri Efendi-, Gerçek Türkçenin Zenginliği, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
ZİYA PAŞA'NIN, *TERKİB-İ BEND ve **TERCÎ-İ BEND'LERİ...
Malûmdur ki, Ziya Paşa'nın "terkib" ve Tercî" manzumeleri, on ikişer bendden meydana gelir. Bu bendlere "terkib-hane" ve "tercî-hane" denir. her bend onar beyittir. Her bendin sonunda bir de ilâve "bend beyti" bulunur. Tercîlerde bu bend aynen tekrarlanır, Terkib'lerde farklıdır... Ziya Paşa'nın bu şiirleri, birer şaheserdir. Bugün de millî ve dinî, fikir ve edebiyat sahasında, gençlerimizin muhakkak anlayarak okumaları gereken iki temel eserdir...
Sayfa 335 - 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Müderris Yozgatlı İhsan Efendi-, Ziya Paşa'nın "Terkib" ve "Tecri"i, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya" demişti büyük Üstad Necip Fazıl.. Evet kıvrım kıvrım aynen su gibi, sabit değil değişken, statik değil dinamik, her gün farklılaşan, gelişen ya da gerileyen, büyüyen, ihtiyarlaşan; düşüncelerinin bir anı, başka bir anını tutmayan, aciz ama aciz olduğu kadar da büyüklenen bir varlık ...
“Evlâdına güvenen kimse; oğlum var büyüyecek, adam olacak, bana bakacak, yaşatacak, gam yemem, kaygı çekmem; oğullarım var, bana kâfidir, diye, Allah'tan fazla evlâd ü ahfâdına güvenen kimse; aynen kum üzerine ev bina etmiş kimseye benzer... Kumla beraber bina da kayar, yıkılır gider..." (Şıh Ahmed Fârisî)
Falih Rıfkı'nın bir yazısında o zamanlar Ankara'da yeni yapılan Çankaya'da bir mabed olmadığı burasının tarihte mabedsiz kurulan ilk şehir olmasıyla iftihar ettiğinden Ali Ulvi Kurucu'nun babası: "Yahu, mabedsiz memleket ne olur! Mabed bir memleketi ruh birliğine çağırır. Dinimiz tevhid dinidir, birlik dinidir. Müslümanların Allah'ı bir, peygamberi bir, kitabı bir, kıblesi bir... Bu birlik aradan kalkarsa aynen ipliği kopan, şirazesi kopan, tesbihe döner.
Kendilerini ilk gördüğüm o anda, Resul-i Zîşan Efendimiz'in, "Evliya nasıl olur? Veli kimdir?” sualine verdikleri cevap gönlüme doğdu. Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyururlar: "Evliya, yani Allah dostu olanlar, veliler; kendisini gördüğünüzde, size Allah'ı hatırlatan kimselerdir." Evet velilik alâmeti, ne taçtır, ne hırkadır, ne kisvedir, ne alkıştır, ne de şan ve şöhrettir. Veli, kendisini gördüğümüzde kalbimizdeki aksi, uyandırdığı intiba, duygu nedir, ona bakılacak... Sami Efendi'yi ilk gördüğümde bu hadis-i şerifin meali, aynen gönlüme doğdu. "Veli, Allah dostu, kendisini gördüğünüzde, size Cenab-ı Hakk'ı hatırlatan kimsedir." Fakir, bunu merhum Şıh Sami Efendi'de (Ramazanoğlu) gördüm.
Sayfa 314Kitabı okudu
Reklam
156 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.